GÜLLERİN AĞITI 10. ALTÜST
Selamlar
Yeni bölümden herkese merhaba.
Umarım iyisinizdir.
!!!Bölüm yazma süreci uzadığı için özür dilerim. Artık daha kısaaa tutmaya dikkat edeceğimmmmm
Bu hikaye günümüz tarihinden çok ileri bir tarihte geçmektedir. !!!
GÜLLERİN AĞITI, ADEN HİKAYESİNİN DEVAMI NİTELİĞİNDEDİR. ANCAK BAĞIMSIZDA OKUNABİLİR. AMA FAZLA KARAKTER İÇEREN BİR HİKAYE OLDUĞU İÇİN ADEN'E GÖZ ATIP BURAYA GELEBİLİRSİNİZ.
Düzeltme yapmadan atıyorummm. Hatalar varsa affola....
GÜLLERİN AĞITI SOY AĞACI
BÖLÜMLER YAZILDIKÇA GELECEKTİR
OY VE YORUMLARINIZI BEKLİYORUMMMM
BÖLÜM ŞARKISI CEM ADRİAN & ŞEBNEM FERAH- İNCE BUZ ÜSTÜNDE YÜRÜYORUM
03.07.2024
KEYİFLİ OKUMALAR
GÜLLERİN AĞITI 10. BOLÜM
"ALTÜST"
Zaman yaşayan tek şeydi.
Ölüm ise zamansızlığın içindeki en çaresiz şeydi.
Ölüm ancak zaman altüst olduğunda çaresizliğini unutup kendine yeni bir kurban seçiyordu.
1 EKİM 22:41 / Türkiye - İstanbul
Düşüşler kalmak içindi. Her düşüş insana yeni bir şey öğretir, güçlendirir ve daha da sağlam bir karakterle yoluna devam ettirirdi. En azından ailesinden böyle görmüştü İzel. Genç yaşında bir çok acıyla savaşıp güçlenen bir annesi, sağlam karakterli ve aile içinde büyük olmanın getirdiği sorumlulukla hayatta güçlü ve başarılı bir yer edinen babası vardı. Kendisinden daha güçlü daha cesur bir kardeşi vardı... Amcaları, halaları diğer aile üyeleri... Maddi zenginliğin yanı sıra maneviyat ve aile bağları da çok güçlü olan bir ailenin en kıymetlilerindendi. Öz olmasa dahi Toral ailesinin ve Uyguroğlu ailesinin ilk torunuydu. Onların ilk göz ağrısıydı ve bu onu daha da değerli yapıyordu.
Lakin öyle değilmiş gibi hissetmekten alıkoyamıyordu kendisini çoğu zaman İzel. Kendisinden sonra doğan Canan ikinci sırada yer aldığı halde karakteristik özellikleri sebebiyle çevresinden her zaman ilk torunmuş gibi ilgi alaka görürdü. Sorumluluk algısı, duygusal gücü, cesareti ve fedakarlığı Canan'ı hep birkaç adım öne çıkartıyordu. Ailedeki tüm çocukların ablası olan oydu, Yusuf Ali ve Barlas'ın çoğu konuda fikir danıştığı, ailelerin en güvendiği de oydu. Hoş Aden halasının ve Yusuf dayısının kızından da daha aşağısı beklenilmezdi ama... Aması vardı İzel'de...
İzel, ailenin aman ona dokunmayın denileniyken; Canan, ailenin o halleder denileniydi. Lakin ailesine de böyle düşündüren pasifliğiyle o olmuştu.
Ama İzel kendisini sadece korkak olarak tanımlıyordu. Sorumluluk istemezdi. Rahatlığını, konforunu yitirtecek ne varsa hepsinden kaçar günün sonunda, bana mı sordunuz? diyerek her şeyden sıyrılırdı. İstediği her şey altın tepsilerle önüne serilmişti. Bu yaşına kadar dilinden dökülen her şey çaba sarf etmeksizin önüne konulmuştu.
İzel'in mücadele ettiği, cesur davranıp korkmadan hareket ettiği tek konu işi ve Yusuf Ali olmuştu.
Yusuf Ali Toral... Kendini bildi bileli ona aşıktı.
Yusuf Ali, Toral ailesinin evlat edindikleri oğluydu. Bazen düşünürdü İzel. Annesi kendi cehennemini yaşadığı o şehirde Yusuf dayısı ile karşılaşmasa neler olurdu? Doğar mıydı? Doğarsa babası mı aynı olurdu annesi mi? Yine Yusuf Ali ile yan yana olurlar mıydı?
Şükretti İzel. Sonra Yusuf dayısına teşekkür etti. Annesini o cehennemden çıkarmış, çıkarmakla yetinmeyip kendi ailesinin bir parçası yaparak abi olmuştu ona. Van'ın kimsesiz kuşuna Yusuf dayısının annesi anne, babası baba, kardeşi kardeş olmuştu.
Kan bağları olmasa da Sema Toral anneannesi, Sefa Toral dedesi, Yusuf Toral dayısıydı. Lakin Yusuf Ali'yi asla öyle görmemişti. Kan bağları yoktu. Annesi Toral soyadını resmi olarak hiç kullanmamıştı. Çocukken bunları bilmiyordu tabii. içten içe hayranlık beslediği için kendinden utansa da ilkokula başladıkları yıl annesi kendi gerçeğini anlatmıştı. O zaman dahi çocuk aklıyla Yusuf Ali'yle kan bağları yok diye sevinçten ağlamıştı İzel.
Sonra Yusuf Ali'nin evlatlık olduğu gerçeği ortaya çıkmıştı. Bu gerçek Yusuf Ali'de çok kötü bir travma yaratırken İzel bir kez daha sevinçten ağlamıştı. Bu olayda yıllar geçse de böyle hissettiği için kendisine kızmaya devam ediyordu fakat hissettiği o rahatlığın tatmin ediciliğini unutmuş değildi. Yusuf Ali evlatlık olduğunun gerçeğiyle baş edemezken İzel kendini daha da rahat hissetmişti çünkü aralarında hiçbir engel kalmamıştı. Annesinin öz kardeşi değildi. Annesinin aile yerine koyduğu ailenin de öz evladı değildi.
Önünde engel yoktu onun için. Çocuk aklıyla tüm cesaretini toplayıp Yusuf Ali'ye aşkını ilan etmiş ama umduğunu bulamamıştı. Aldığı karşılık Yusuf Ali'nin ülkeyi terk etmesi olmuştu ama İzel pes etmemiş Yusuf Ali'nin peşinden koşmuş istediğini de zamanla almıştı. Aşkı karşılık bulmuş, güzel bir ilişki başlamıştı. Çoğu şey hızlı da olsa her şey mükemmel gidiyordu. Ta ki Dünya'nın ölümüne kadar.
Dünya altüst olmuş herkes altında kalmıştı.
İzel uzanıp derin düşüncelere daldığı koltuktan usulca doğrulup esnedi. Karnını sevip ayaklandı ve mutfağa yürüdü. Dolaba bakındığında canı bambaşka şeyler istese de taze meyvelerden çıkarıp yanında büyük bir bardak sütle evinin salonuna geri döndü. Elindekileri koltuğun yanımdaki yüksek sehpaya bırakıp koltuğa yeniden uzanır gibi oturdu. Gözleri loş ışıkların aydınlattığı salonunda dolandı. Her yanında çerçeve her tarafında anıları asılıydı.
Gözü, uzun zamandır TV ünitesinin rafında duran laptopuna takıldığında hiç üşenmeden yerinden yeniden kalkıp laptopunu alıp tekrar oturdu. Ekranını kaldırıp açılmasını bekledi. Bir dakika kadar sonra açıldığında şifresini girip onu karşılayan ekran fotoğrafıyla çenesi titredi. Yüreği özlemle çarparken dudaklarını dişleyip tuttu kendisini. Yeşile çalan gözleri fotoğrafta gezindi.
Toral ailesinin Artvin'deki evinin arka kapısının merdivenlerinde çekilmiş bir fotoğraftı. Kadraja zar zor sığan kalabalığın en önünde Minel ve Pera vardı. Pera'nın kucağındaysa kız kardeşi Neda vardı... Kerem amcası, kızına Aden ismini çok koymak istemiş ancak Aden halası, Güneş halasına ayıp olacağını düşündüğünden istememişti. Güneş halasıysa çözüm olarak Aden isminin tersten okunuşu olan Neda ismini bulmuş ve sorunu çözmüştü.
Onların arkasında Peri ve Dünya tam ortalarında olacak şekilde Uzay, Yalın, Andre, Hayat ve Dağhan kollarını birbirilerinin omuzlarına atmış bir halde poz vermişlerdi. Onların bir üst basamağındaysa İzel, Canan ve Ferah vardı. Üçünün de başında nazar boncuklu ve altın pullu Keşan yazması vardı. Ferah ve İzel birbirilerine bakarak gülerken Canan başını gülerek geriye atmış bir haldeydi. O üçlünün hemen arkasında ise Yusuf Ali ve Barlas vardı. Uzun boyları, geniş omuzları ve uzun kollarıyla hepsini kucaklayabilecekmiş gibi duruyorlardı. Hepsi gülüyordu. Hepsi mutluydu...
Yaşaran gözlerini kırpıştırıp nefeslendi. Burnunu çekip fareyi ortaya karışık klasörüne sürükleyip tıkladı. Yüzlerce video ve fotoğraf küçük karelerde dosya içinde belirdi. Fareyi en baştaki videoya götürüp üstüne tıkladı. Çok değil altı yıl kadar öncesiydi. Yine Bartın'da tüm kuzenler için yaptırtılan yazlık evindeydiler. Hayat yine elinde kamerası herkesi en olmayacak anda yakalayıp gülerek videoya alıyor, yakalanırsa da ensesine tokadı yiyordu.
Ekranda kendisi ve Yusuf Ali belirince iç çekti. Üçüncü yılına girecek ilişkilerini sadece kuzenleri ve halaları biliyordu o zamanlar. Ailesinin, özellikle babasının tepkisinden çekindiğinden saklama tarafı olan kendisiyken Yusuf Ali açıklama taraftarıydı lakin kendisine ayak uyduruyordu. Kendilerinden sonra Ferah ve Canan belirdi. Canan parmağındaki büyük tek taşı ve altın alyansını hayranlıkla izlemeye dalmışken Ferah ona takılıp eğleniyordu.
"NBA yıldızından koca olmaz yol yakınken çıkar o yüzüğü Canan,.." diyordu Ferah
İzel derince bir iç çekti. Videonun devamında Ferah, Canan'ın nişanlısı Barışı yeren sözlerine devam ederken gülmeden edemedi. Ferah, Barış'tan hiç haz etmemişti. Gerçi, yanıldığı hiç olmamıştı. Akıp giden videoda aklına Ferah'ın, Dolunay için söyledikleri gelince silkelenip başını sağa sola salladı ve yeniden videoya döndü.
"Yaaaa. Sen niye sevmiyorsun benim Barış'ı mı? Zaten buraya gelmesine de izin vermediniz küsüm size!" diyordu Canan.
"Canan aşkım, Barış abinin hayranı olsam da buranın kurallarına uymalıyız biliyorsun değil mi?" diyerek kameranın arkasından sataşıyordu Hayat.
"Aman! Göreceğim ben sizi ileride. Hem Barış nişanlım benim yabancı değil." Canan nazlı nazlı söylenmeye devam ediyordu.
"Ama kuzen tayfanın bir parçası değil Canan abla. Giremez bu eve o kadar!" Dağhan görünmese de sert sesi videoda yankılanıyordu.
"Yaa gitmeyin Canan ablamın üzerine. Hem Barış abi ailemizin ilk damadı olacak. Haliyle ailemizin bir parçası olduğundan bu eve elbette girecek. Ama tabii nikahtan sonra," Dünya'nın nahif sesiyle tutamadı kendisini İzel. Gözyaşları hızlı hızlı yanaklarından yuvarlanırken Yusuf Ali'nin bozuk ve kızgın sesi yankılanıyordu videoda.
"İlk damat demek. Ben neyim kızım?"
"Aliş'im sen el oğlu değilsin ki bu tayfanın demirbaşısın bu bir, siz evlenene kadar ben bile çocuk yaparım bu da iki!" diyordu Dünya gülen sesiyle. Hayat kamerayı bir Dünya'ya bir Yusuf Ali'ye çevirirken Uzay beliriyordu birden.
"Dünya'm ne evlenmesi ne çocuğu Allah aşkına sen daha anamın derya kuzususun!" Dünya gülerek ikizine koşup sırtına atlarken arkalarından esneyerek Peri geçiyordu.
"Ya kızım bundan demirbaşı mı olur bu tayfanın demirbaşı benim ben!" diye elinde cips kasesiyle Barlas beliriyordu birden kameranın önünde. Kameraya göz kırpıp havaya attığı cipsi dudaklarıyla yakalayıp gülerken Yalın "cık cık cık," diye mırıldanarak Barlas'ın yanına gelip "bu bir de doktor olacak başımıza yazık valla bunun hastalarına!" deyince Barlas gözlerini kısıp arkasını dönerek "ulan yeğen değil düşman. Geberdiğinizde doktor civanım diye dolanmayın kıçımda!" diyordu. Andre'nin ve diğerlerinin gülüşü kameranın arkasında fazlasıyla duyulurken Minel'in heyecanlı sesi daha yakından geliyordu.
"Dayıcım ben ben?" Barlas gülerek küçük yeğenine ilerleyip onu kucaklayıp yanaklarından öpmeye başladığında Hayat yine onları çekiyordu.
"Mimikom senin sonsuz hizmetkarınım ama sen hasta olma tamam mı yoksa ben çok üzülürüm dayanamam."
"Tamam dayıcım ben asla hasta olmayacağım söz," diyordu Minel tüm tatlılığıyla.
Video gülüşmelerle, sataşmalarla devam ediyordu. On dakikanın sonunda video bittiğinde İzel gözyaşlarını silip dosyaya geri döndü. Sıradaki videoyu açacakken dış kapısının vurulmasıyla korkuyla yerinde sıçradı. Kucağındaki bilgisayarı koltuğa bırakıp oturduğu yerde dikleşirken kapıya yeniden vuruldu. Yüreği korkuyla çarparken gözü telefonunu aradı. Panikle ayaklanıp salında dönerken kapının zili çalıp bir kez daha yumruklandı ve İzel'in ayaklarını durduran o ses tüm evde yankılandı.
"İzel, benim!" Yusuf Ali'ydi.
Titrek ve heyecanlı sesi hâlâ kulaklarında çınlarken koşar adımlarla kapıya gidip kilitlerini açtı ve kapıyı sonuna kadar açıp hasretle kocasına baktı.
"Ali..." dedi ağlamaklı haliyle İzel. Gözleri kocasını tepeden tırnağa süzdü. Gözleri kocasının titreyen ellerine ver yere düşürdüğü anahtarda takılı kaldı.
"İz'im." dedi Yusuf Ali. Tir tir titreyen bedenine aldırmadan karısına bir adım attı. Ferah'tan aldığı o telefondan sonra çiftlikten nasıl çıkmış, nasıl araba kullanmış hafızasında yoktu. Kapıyı bile açamamıştı.
"Ferah mı aradı?" İzel'in titrek sesine kayıtsız kalamadı daha fazla Yusuf Ali aylardır adım atmadığı evinin eşiğinden geçip karısını bir çırpıda kollarının arasına aldı. Uzamış sakallarına karışan uzun kahverengi saçları koklayıp öptü.
"İzel, ah İzel..." İzel kollarını sıkıca sardı kocasının beline. Parmakları sırtında aşağı yukarı hareket ederken gözlerinden usulca akıyordu yaşları.
"Zayıflamışsın ve tezek kokuyorsun," dedi titreyen sesiyle. Başındaki dudaklar şakağına kaydığında dudaklarında yarım bir gülücük doğdu. Kollarını daha sıkı sarıp yanağını gri tişörtün tiftikli yüzeyine sürttü.
"Yıkarsın beni... Sonra ben de sizi yıkarım," dedi Yusuf Ali gülen sesiyle. Karısını saran ellerinden birini çok hafif çıkık olan göbeğe indirip okşadı. İzel o an tam hissetti kendisini. Yapbozun eksik parçası tamamlanmıştı.
"Ali," dedi İzel açıklamak yapmak için ama Yusuf Ali izin vermedi. Karısının küçük yüzünü avuçlarının arasına alıp dudağına küçük bir buse dokundurdu.
"Önce saralım birbirimizi İz'im. Sonra, sonra konuşup hesaplaşırız tamam mı?" uslu bir çocuk gibi başını salladı İzel.
Yusuf Ali " bir dakika," deyip onu bıraktığında merakla ama uzun zamandır hissetmediği o huzurla izledi kocasını.
Yusuf Ali, önce sokağa gelişi güzel kapısı açık bir halde park edilen arabayı içeri aldı sonra da düşürdüğü anahtarını alıp yeniden eve girdi ve İzel'e elini uzattı. Büyük elini tutan küçük elin üzerini öpüp ezbere bildiği adımları attı.
Evlerinin üst katındaki odalarına girdiklerinde Yusuf Ali burnuna çarpan kokuyla durdu. Evi her zaman İzel kokardı ama burası, mabetlerinin kokusu her zaman daha yoğun daha güzel olurdu. İkisinin kokusuna karışan bebek kokusu dudaklarının titremesine neden oldu.
"Kıyafet aldıkça yıkayıp pudralıyorum ondan böyle her yer bebek kokuyor..." dedi İzel derin bir hasretle. Bugüne kadar hiçbir hamileliğinde böyle bir hazırlığa girişememişti ama bu sefer canı gönülden inanıyordu bebeğini kucağına alacağına.
Yusuf Ali başını arkasına çevirip hemen dibinde duran karısına baktığında titreyen gözbebeklerinde kendi yansımasını gördü. İçi titrerken İzel'i yamacına iyice çekip göğsüne yasladı ve yatak odasına tamamen girdi. Bir şey değişeceğini düşündüğünden değildi ama her yeri aynı bulmak ona iyi geldi.
Birbirine denk adımlarla odalarındaki banyoya girdiklerinde İzel istemeye istemeye Yusuf Ali'den uzaklaşıp küvete ilerledi. Giderini kapatıp Yusuf Ali'nin sevdiği gibi suyu soğuğa yakın ılık ayarlayıp geri çekildi. Derince soluklanıp arkasına geri döndü. İki adım uzağındaki kocasının burada, yanında olduğunun farkındaydı lakin inanamıyordu. Aralarından geçen dört ay ikisini sanki hem çok uzaklaştırmış hem de çok yakınlaştırmıştı.
"Saçlarını kestirmişsin," İzel'in parmakları uzun saçlarına gitti. Geçen gün uçlarından çok az kestirmişti ama hiçbir fark yaratmamışken Yusuf Ali'nin bunu fark etmesi kalbini titretti.
"Uçlarından aldırdım." dedi sakince. Yusuf Ali karısıyla arasındaki mesafeyi kapatıp ellerini uzun tutamlara kattı.
"Uçları mı? Saçların dümdüzdü İz'im. Şimdi V şeklinde olmuş," İzel omuzlarını silkip aynadaki yansımalarına izledi. Birbirine dolanan kollarının altında belli olan göbeğiyle bebeği varlığını belli ediyordu. Yusuf Ali'nin bir eli aralarına kayıp karnına kapandığında gözlerini kapattı İzel.
"Gerçek mi bu İzel?" dedi Yusuf Ali inanamayarak. Şaşkınlığın ve heyecanın verdiği karmaşanın ötesinde yaşadığı sevinci yansıtamadı. Avucunun altındaki mucizenin varlığına hâlâ inanamıyordu.
"Ben de inanamıyorum ki," dedi İzel masumca. Yusuf Ali biraz geri çekilip karısının yüzünü avuçlarının arasına alıp alnına bir öpücük kondurdu. Titreyen kirpiklerin altında kendisine bakan yeşil gözlere dalıp gitti.
"Mucize bu..." İzel başını sallayıp titreyen dudaklarını ısırdı. Alnını Yusuf Ali'nin çenesine yaslayıp kokusunu soluyarak nefeslendi. Elini Yusuf Ali'nin elinin üzerine yaslayıp gözlerini yumdu.
"Bizim mucizemiz..."
Küvet dolana sarmaş dolaş sessizliği dinlediler. Kalp atışlarının sesi birbirine karışırken Yusuf Ali elinin altında hissettiği hareketlilikle donakaldı. Elini çekmeden gerileyip kırpıştırdığı gözleriyle karısına baktı. Çenesi hissettiği bu hareketlilikle titremeye yüz tutmuşken kelimelerini toparlayamadı.
"İz...İzel, hareket mi etti?"
İzel, karnındaki eli tutup birkaç santim kaydırdığında Yusuf Ali saniyeler önce hissettiği hareketliliği yeniden hissetti. Gözleri peş peşe kapanıp gözyaşları peş peşe yanaklarında süzülmeye başladı. İzel bu görüntüye dayanamayıp yüzünü ait olduğu yere, kocasının boyun girintisine gömdü.
Su doldu, su taştı. Ama onlar birbirlerinden kopmadılar. Dakikalar saniyelere göz yumup zamanı durdururken birbirlerinin koynunda dindirmeye çalıştılar özlemlerini. Konuşulacak hatta tartışılacak çok şey vardı ama şu anı bozmayı ikisi de hiç istemiyordu.
Küvetten taşan su ayaklarına çarpınca dudaklarında titrek bir gülüşle uzaklaştılar. Birbirilerinin üzerlerini çıkarttıklarında Yusuf Ali çırılçıplak küvetin içine girdi. İzel üzerinde iç çamaşırlarıyla ona yanaşıp küvete girmeden suyu kapattı.
"Yanıma gel," dedi Yusuf Ali yutkunarak. Ayrı geçirip sadece telefonda görüştükleri zamanda köpek gibi özlemişti onu ama şimdi karşısında böyle görmek özlemini daha da körüklemişti.
"Gelirsem seni yıkayamam sevgilim." Yusuf Ali iç çekti. Üstelemedi, üzerine gitmek istemedi. Dolu küvette yan oturup bedenini tamamen karısına çevirdi. İzel duş başlığını açıp omuzlarına değen saçlarını ıslatıp kapattıktan sonra yerine geri bıraktı. Uzun tırnaklı parmakları saç diplerinde dolanınca derin bir nefes alıp gözlerini kapadı.
İzel kocasının birbirine karışan saçları çözmeye uğraşıp şampuanladı. Durulamaya başladığında karnının üzerinde hissettiği dudaklarla içi titredi. "Saçların çok sertleşmiş." dedi.
"Sertleşen sadece saçlarım değil karım." dudaklarını birbirine bastırdı İzel. Yutkunuşu boğazının orta yerinde kalırken göbeğindeki hareketlilik içini gıdıkladı. Belini büküp kaçmaya çalışınca Yusuf Ali'nin elleri beline dolanıp küçük bedenini kendisine daha da çok çekti.
"Ali," deyip geri çekilmek istedi ama vazgeçti. Doğrulup ellerini Yusuf Ali'nin başına yasladı.
Karnına bırakılan buselerin, belini okşayan parmakların tadını çıkarttı. Dokunuşlarını özlediği parmaklar karnına kayınca gözleri doldu yeniden.
"Babam," sesi dolu doluydu Yusuf Ali'nin. İncitmekten korkarak dokundu bebeğine. Tekrar tekrar buseler kondurup "biraz geç oldu ama tanıştık sonunda." dedi. Başını hafifçe geriye yaslayıp İzel'e baktı. Gözlerini, karısının gözlerinden çekmeden karnına buseler kondurmaya devam etti.
"Annene kalsa sen okula başlarken tanışırdık seninle ama... " derken gülüyordu. Gözlerini kapayıp elinin altında hareketlenen yerlere dudaklarını bastırıp karısına tekrar baktı. İzel' in yeşil gözlerinden yuvarlanan damlalar Yusuf Ali'nin dudaklarına düşüyordu. Yusuf Ali bir elini karısının yanağına yasladı. Nemli teni parmaklarıyla okşayıp "ağlama," dediğinde İzel omuzlarını silkti.
"Hamileyim ben ağlarım ki." dedi nazlı nazlı. Yusuf Ali iç çekip karısını beline sardığı koluyla iyice kendisine çekip aralarındaki uzaklığı sıfıra indirip bir çırpıda kucağına yerleştirdi.
"Yaa Ali!" huzurla gülümsedi Yusuf Ali. Karısını, bu nazlı hallerini, cilvesini, kokusunu, dokunuşlarını çok özlemişti. Bir an çok kısa bir an ondan uzak kalmak adına inat ettiği için kızdı kendisine. İzel'in çıplak omuzunu öpüp daha rahat edecekleri bir şekilde küvete yerleşip karısını göğsüne yatırıp kollarını karnına sardı. Bir süre sessiz kalıp birbirilerine zaman tanıdılar. İzel çok uzun zaman sonra hissettiği huzur ve sıcaklıkla mayışacak gibi olunca başını kaydırıp kocasına baktı. Sol eliyle yüzünü okşayıp parmaklarıyla çenesini sevdi.
"Kızdın mı bana?"
Yusuf Ali parmaklarını yumuşak tende okşayarak gezdirip İzel'in çenesini tuttu ve başını görebileceği şekilde geriye yasladı. Eğildi, burnunu yanağında gezdirip küçük bir öpücük kondurdu.
"Kızdım," dedi fısıldayarak. Kısık bakan gözleri müptelası olduğu yeşillere dalıp gitmeye fırsat kollarken yeniden konuştu.
"Sana kızdım, kendime kızdım. Herkese kızdım... Ferah olmasa..." İzel ani bir sinirle gerilip doğrulmaya çalıştı.
"Ay Ferah deme bana. Manyak kadın iki dakikada sıçtı ağzıma!" Yusuf Ali sırıttı. Sırtını göğsünden koparan narin bedeni yeniden göğsüne yasladı. Karısının Ferah ile arasındaki o sıkı bağı bildiğinden bu ani çıkışlarını önemsemedi. Onlar birbirilerini çiğ çiğ yer ama kimseye yedirtmezlerdi.
"Yavrum şu anımızı Ferah'a borçluyuz biliyorsun değil mi?" dese de İzel omuzlarını silkip surat astı.
"Küstüm ona çok kötü davrandı bana!" dedi İzel bu sefer daha kırılgan bir sesle. Ferah insanı her zaman çıldırtır, lafını esirgemeyen tavrıyla insanı sarsardı lakin İzel kendini bu denli hassas hissederken bu kadar üstüne gelinmesine üzülmüştü. Korkuyordu, hep tekrarlayan o acıyı bir kez daha yaşamaktan çok korkuyordu ve insanlara bu korkusunu gösterdiğinde küçük görüleceğinden de endişe ettiğindendi bir nevi bu hali aslında. Kendisini ifade edemeyince de böyle oluyordu.
"O da sana kırılmış ama..." Yusuf Ali derin bir nefes aldı. Yanağını karısının başına yaslayıp ıslanan tutamlarını parmaklarına dolayıp kaçmadan konuşmayı seçti.
"Ferah doğru olanı yaptı..." dedi durgun bir halde. Sıcak nefesini karısının nemli tenine bırakıp konuşmaya devam etti. "Ben gelmezdim İzel. Sen bana gelene kadar gelmezdim. İnat de gurur de. Ben senin boşanmak istediğini düşünürken sana gelemezdim..."
İzel'in teni buz kesti. Aldığı nefes diğerlerini zorlarken kalbinin göğsüne vuruşları hızlandı. Onun aklından bugüne kadar ayrılığa dair hiçbir şey geçmezken kendi canından dahi önde tuttuğu kocasının dilinden dökülenler Onu yerle yeksan edecek kadar güçlüydü.
"Senden vazgeçebileceğimi mi düşündürttüm sana?" dedi çatırdayan sesle. Ağlayışını gizlemek için başını çevirse de Yusuf Ali mani oldu.
" Git dedin İzel. Sen bana ilk defa git derken ben başka ne düşünebilirdim. Üstelik gelmedin yanıma. Geleyim mi dediğimde de gelme dedin. Ne düşünseydim sen söyle sevgilim?" İzel sadece omuzlarını silkti. Elinin tersiyle gözyaşlarını silip Yusuf Ali'nin kucağında yan döndü ve yüzünü boynuna gömdü.
" Gitmezsin sanmıştım. Sen gidince bende sandım ki sende gitmek istiyorsun..."
Yusuf Ali, cevap vermeden önce İzel'i belinden tutup kalçalarını kasıklarına denk getirecek şekilde oturtup siyah sutyeni yavaş hareketlerle okşayarak çıkarttı. Hamileliğin etkisiyle büyüyen göğüslere içi giderek baksa da şefkati arzusundan daha üstündü şu anda. Sağ kolunu karısına sarıp sol elinin tersiyle gözünün önündeki göğüsleri okşadı.
" Desene ilk defa inadımız tutmuş ikimizin," İzel'in ne dediği belli olmayan mırıldanmalarına gülümsedi Yusuf Ali.
Sevgili olduktan bu zamana denk ayrı ve küs geçirdikleri en uzun süreydi. İkisi de bir birilerinin gelmelerini beklemişti. Yusuf Ali bu ayrılığın ciddi olduğunu düşünürken İzel hamileliğini öğrenmiş ve yaşadığı karmaşanın içinde kaybolup gitmişti.
"İzel?" dedi Yusuf Ali.
"Hmm..." diye mırıldanıp kollarını geniş omuzlara sardı İzel. Mahmurlaşan ve ağırlaşan bedeniyle gözlerini aralayamadı. Yusuf Ali ellerini yavaş dokunuşlarla aşağı kaydırıp alt çamaşırının kenarlarına parmaklarını taktı.
"Ali," İzel'in nazlı sesine "Hmm," diye aynı karşılığı verdi Yusuf Ali. Parmaklarını geçirdiği iç çamaşırını sıyırmaya başlayınca İzel diretmeden kalçasını hafifçe kaldırıp dantel kumaşın teninden sıyrılmasına izin verdi.
Yusuf Ali, ince kumaşını avucunda toplayıp sakladı. Karısının beline yeniden sarılıp" dönsene bana," dese de İzel'in hareket etmesine izin vermeden döndürdü ve altında hafifçe kayıp onun rahat etmesini sağladı. Şimdi küvetin ortasında kucak kucağa oturuyorlardı. İzel uzun bacaklarını ileri uzatıp altında tamamen sertleşen uzvun üstünde ileri geri sürtündükten sonra başını gömdüğü yerden kaldırıp kocasının kararmış gözlerine baktı.
Yusuf Ali o bakışlardaki endişeyi anında sezdi. Elindeki iç çamaşırını küvetin dışına bırakıp iki elini de karısının yüzüne yasladı. Baş parmağı dolgun dudakları okşarken "hareket etmeyeceğim güzelliğim, sadece yuvamı özledim," dedi.
İzel son muayenesinde doktorunun her şey yolunda sözünden güç alarak biraz yükselip Yusuf Ali'ye küçük bir aralık yarattı. Saniyeler sonra hissettiği dolulukla başını inleyerek geriye attı. Uzun zamandır yaşamadığı bu hissi özlemişti. " İzel, İzel, İzel..." adını duymaya alışık olduğu tutkuyla işittiğinde dudakları kıvrıldı. Geriye attığı başını usulca öne eğip alnını Yusuf Ali'nin alnına yasladı.
İkisi de aynı anda gözlerini yumup aynı anda nefeslendi. Kolları bedenlerine dolanırken sıcak nefesleri yüzlerini yalıyordu. Birbirilerinin tenlerinde hasret gideren parmaklarına dudakları karıştı. Yanaklarında, omuzlarında, boyunlarında dolanan dudakları sonunda kavuşunca ikisi de hırsla asıldılar. Hoyratça sevişen dudaklarının arasından birbirine sataşan dilleriyle bedenleri de hareketlendi.
"İz..." dedi Yusuf Ali nefes nefese geri çekilirken. Kucağında ileri geri salınan karısının şişen dudaklarında soluklandı. Ellerini aşağı kaydırıp avucunu dolduran dolgun kalçaları sıktı. Kendisini zor tutarken karısının rahat durmayışı onu daha da zorluyordu.
"Bebeğimiz," deyip yutkundu Yusuf Ali.
İzel usulca gülümseyip Yusuf Ali'nin yüzünü avuçlarının arasına aldı. "Bizim bebeğimiz sevgilim." deyip bir elini karnına yasladı. Elinin üstüne yaslanan elle gülümsemesi daha da büyüdü. Dakikalar önce alev almamış gibi durulup konuşmaya başladılar.
"Ne zaman öğrendin?" dedi merakla. İlk andan beri yanlarında olamadığı için kızgındı lakin içine gömdü.
"Sen gittikten bir buçuk ay sonra," Yusuf Ali işittiği kelimelerle başını salladı.
"Neden hemen söylemedin güzelliğim?" İzel iç çekti. Dik duran omuzları çöküp başını eğdi. İçinde verdiği savaş zaten onun için çok zorken hislerini paylaşmak onu daha da zorladı lakin susmaması gerektiğinin de farkındaydı.
"İlk öğrendiğimde aradım aslında seni ama söyleyemedim." nefesini oflayarak bırakıp ıslanmış saçlarını sırtına doğru attı. Yusuf Ali'nin gözleri bir anlığına gözünün önündeki manzaraya kaysa da karısının yeşil gözlerine geri döndü.
Karısının neler düşündüğünü, hissettiğini biliyordu ama yine de konuşsun, anlatsın istedi. "Neden bir tanem?" dedi çok üstelemeden.
İzel, dudaklarını ısırarak birbirine bastırıp alttan bakışlarla Yusuf Ali'ye bakıp "ilk öğrendiğimde o da gidecek sandım Ali. Ben... Ben onu da kaybedeceğime o kadar inandım ki öğrendiğim ilk andan sonra bir süre hamile olduğumu dahi algılayamadım." dudakları titrekçe kıvrılır gibi olsa da ağlamaya da yeniden başladı.
"Sonra ben bilmiyorum Ali. Eğer o da giderse ben... Ben bu acıyı tek başıma yaşamak istedim. Sana bunu bir daha yaşatmak, seni üzmek, hayal kırıklığına..." dudaklarına değen dudaklarla sustu.
İzel, İzel..." diye diye susturup dudaklarında soluklandı karısının Yusuf Ali. Çilli yüzünü avuçlayıp alnına, yanaklarına buseler kondurup başını göğsüne yasladı. Uzun saçların arasına parmaklarını kaydırıp incitmemeye özen göstererek okşamaya başladı.
"Her gün zaten gidecek diye düşünmekten kafayı yedim Ali. O da gidecek, o da bırakacak bizi dedim. Doktor her seferinde çok sağlıklı olduğunu söyledi ama ben inanamadım ki. Kucağıma almadan inanacak gibi de değilim... Ne sana ne annemlere hiç kimseye diyemedim." dedi gözyaşlarıyla birlikte. Burnunu çekip başını kaydırıp bakışlarını Yusuf Ali'ye çevirdi.
"Özür dilerim... Senden bunu saklamam çok bencilce, haksızlık ama ben yapamadım Ali. Sanki dersem o bir ihtimali de kaybedeceğim sandım. Diyemedim işte..." Yusuf Ali göğsünü kabartarak nefeslenip sakallı yanağını karısının alnına yaslayıp kollarıyla omuzlarını sıkıca sarmaladı. Demek istediği her kelimeyi, kusmak istediği öfkesini için için yuttu. Kollarında arasında tüm hayatının merkezinde olan kadının yaşadığı kayıpların ağırlığını, onda bıraktığı izleri bildiğinden susmayı tercih etti.
"Bu ilk ve sondu İz'im. Bir daha konu ne olursa olsun birbirimizden kaçmak, gitmek, küsmek yok tamam mı?" İzel başını sallayıp akan yaşlarını sildi.
"Bir daha hiçbir şey saklanmayacak anlaştık mı?" İzel ses çıkarmadan yeniden başını sallayınca Yusuf Ali yüzünü tutup göğsünden kaldırdı.
"Biz evliyiz güzelliğim. Acıyı da mutluluğu da birlikte yaşamadıktan sonra attığımız o imzanın ne anlamı var ki?" İzel bakışlarını kaçırıp yeniden başını salladı. Yusuf Ali'nin haklı olduğunu bildiğinden karşı çıkmadı.
"Haklısın sevgilim," dedi. Dudaklarını yeniden aralayıp bir daha böyle bir şeyler olmayacağına dair söz verecekken Canan ve Ferah aklına geldi. Ağırca yutkunup dudaklarını dişledi.
"İzel?" dedi Yusuf Ali şüpheyle.
İzel, kocasının göğsünden tamamen sıyrılıp yutkunarak ona baktı. Düşündü, taşındı. Ölçü, biçti ama tek yolun söylemek olduğuna karar verince gözlerini çekmeden yüzüne baktı ve "anlatmam gereken bir şey daha var ama ben..." nefesini bırakıp alnını ovaladı. İstemsizce oturduğu yerde kıpırdadığında kadınlığının içindeki sertliği yeniden hissetti. Dilini damağına bastırıp inlemesini yutkunduktan sonra nefes alıp verdi.
Kararan gözleriyle zaten kapkara olan gözlere bakıp "çocuklarla ilgili," dedi ama içinde gidip gelmeye başlayan Yusuf Ali'yle dudakları aralandı.
"Ne olmuş çocuklara?" dedi Yusuf Ali olağan bir sesle. Karısının sıcaklığında sertliğini kaybetmek istemediğinden kendini sıkarak, sınırları zorlamadan yavaşça gidip geldi.
"Böyle mi konuşacağız?" dedi İzel nefes nefese. Küvetteki su soğumuş buz gibi olmuştu ama alev alev yandığını hissediyordu.
"Evet yavrum. İnan bana konuşacağımız en sakin konuşma olacak." dediğinde İzel kendini tutamayıp kıkırdadı. Konu asla konuşma değildi. Dudaklarını ısırıp nefesini tuttu. İleri geri sürtünmek yerine usulca kalkıp oturmaya başladı.
"Aslında bu konuşmayı ertelesek? Ferah ve Barlas'ın da olması lazım. Ah!" kadınlığının tepesine dokunan parmaklarla nefesi kesildi. Avuçları terleyen ellerini kocasının omuzlarına yaslayıp hızını arttırmadan yavaşça inip kalkmaya devam etti.
"Canan?" diye sordu Yusuf Ali. Söz konusu çocuklarsa konuşmada başı çekecek kişi Canan iken onun adını saymaması dikkatinden kaçmadı.
"Canan yok çünkü... Immm." diye yeniden inleyerek konuşmasını böldü İzel.
"Ali, beni okşayarak manipüle ediyorsun şu an," dedi kızar gibi ama halinden de fazlasıyla memnundu. Yusuf Ali çarpık bir sırıtışla gülüp okşayışını işkenceye çevirirdi.
"Zevk almadığını söylemezsin karım." İzel kayan bakışlarıyla başını geriye atıp kasıklarını kocasının erkekliğine ve maharetli eline daha sert bastırdı. İstemsizce hızlanan hareketlerine kendini kaptırdığında Yusuf Ali boştaki eliyle karısının incecik belini sarıp kontrolü kendi eline aldı.
Solukları, inlemeleri banyonun duvarlarına çarpıp her yana dağılırken özlemle sarmaladılar birbirilerini. Hasretle birbirine dokunan tenleri alev alev yanarken içinde çırpındıkları suyun soğukluğu ateşlerini dindirmeye yetmedi. Dakikalarca nefes nefese tükettikleri bedenlerine tutundular.
"Ali'm..." dedi İzel ona asırlar gibi gelen bir sessizliğin ardından.
"Canım." dedi Yusuf Ali dolu dolu. Göğsüne yapışan ıslak saçlarla oynayan parmaklarını dudaklarına yaklaştırıp avucundaki saçlara buseler kondurdu.
"Acıktık biz," dedi İzel çocukça bir tonda. Şu an hissettiği mutluluğun tarifi ancak çocuklaşan sesiyle ve gülen yüzüyle kendini belli ediyordu.
"Size kurban olurum lan!" İzel kıkırdayıp ekşittiği yüzüyle kocasına baktı.
"Ali, hiç yakışmıyor sana bu tiplemeler sevgilim." dediğinde Yusuf Ali gözlerini devirip sert olmayacak şekilde elinin altındaki kalçaya bir şaplak attı.
"Ölürüm kızım size. Ölürüm ulan!" diyerek rollenmesiyle İzel'in kahkahası sardı banyoyu.
Yusuf Ali kulağına çarpan gülüşü huzurla dinleyip karısının gülüşünü içi giderek izledi. Ellerini belinde, kollarında gezdirince kaşları çatıldı.
"Güzelliğim buz gibi olmuşsun," deyip toparlandı. Uzanıp duşa başlığını sıcak seviyeye ayarlayıp suyu açtı.
Kısa sürmesi için çabaladıkları banyo faslı saatler sona sona erip gecenin ilerleyen saatlerinde aşağı indiklerinde Yusuf Ali kucağındaki karısını koltuğa bıraktı.
"Tost?" dedi Yusuf Ali koltuğun yan tarafındaki sehpanın üzerinde gördüğü meyve tabağına yönelirken.
"Yok. Dokunur o şimdi bana..." deyip ellerini karnına yasladı İzel. Tatlı tatlı konuşup "kızım ne yiyelim bebeğim?" dedi.
Yusuf Ali elindeki tabağı düşürmemek için sehpaya tekrar bırakıp titreyen ellerini yumruk yaparak İzel'e baktı. Doğru duyup duymadığına emin olmak için yutkunup "İzel?" dedi. Farkında değildi ama sesi titriyordu.
"Kızım mı dedin sen?"
İzel dolan gözleriyle Yusuf Ali'ye bakıp hevesle başını salladı. Elini uzatıp kocasının elini tuttuktan sonra yanına çekip oturttu ve ellerini karnına yasladı. "Kızımız olacak Ali'm." dedi dolu dolu bir sesle mutluluktan akan gözyaşını omzuna sürtüp kocasına yanaştı ve dudaklarını ıslak bir buse kondurdu.
"Yarın kızımızla tanışmaya gidelim mi?" dedi boğuk çıkan sesiyle. Akan burnunu çekip umutla kocasına bakıp bir cevap bekledi lakin beklediği cevabı sözlerle değil bedenine sarılan koca bedenle aldı. Karnını okşayan parmaklarla gözlerinden bir kez daha yaşları akarken bu sefer mutluluktandı.
"Gidelim güzelliğim. Benim diğer güzelliğimle bir an önce tanışmam lazım..."
***
2 EKİM 08:30 / Türkiye - İstanbul
Sabah uyandıklarında hızlıca hazırlanıp evden çıktılar. Yusuf Ali önce kahvaltı yapmayı teklif etse de İzel sabah bulantıları yaşadığından teklifi reddetti. Özel kliniğe geldiklerinde hiç beklemeden doktorun doktorun yanına çıktılar. Yusuf Ali sabırsızken İzel çok heyecanlıydı. Onları tatlı bir tebessümle izleyen doktorla ayaküstü konuşup direkt muayeneye geçtiler.
İzel göbeğini açık bırakarak uzandığında Yusuf Ali hemen yanına geçip elini sıkıca tuttu. Bu anı daha öncede yaşamışlardı lakin bunca kaybın sonunda ilk defa gerginlikten öte heyecanlıydılar.
"Evet, bakalım bakalım..." dedi doktor. Sabahın köründe aranıp randevusuz bir şekilde muayenehaneye gelmekten hiç şikayetsiz değilmiş gibi. İzel'in karnına jeli sürüp probu gezdirmeye başladı.
"Sancıların ne durumda İzel?" diye sordu incelemelerini yaparken.
"İyi. İyiyim hiç sancım olmadı bir haftadır. Ayakta da durmadım çoğu zaman zaten. İyiyiz yani..." deyip Yusuf Ali'ye kaçamak bakışlar attı.
"İyiyiz değil mi?" diye sordu onaylanmak isteyerek.
"İyisiniz. Küçük hanımın keyfi gayet yerinde görünüyor," deyip ultrason ekranını onlara doğru biraz daha çevirip rahat görmelerini sağladı. Artık fazlasıyla belli olan bebeği gayriihtiyari parmağıyla "işte burada," diyerek Yusuf Ali'ye gösterdi.
"Çok küçük..." dedi Yusuf Ali. Sol gözünden akan bir damla yaşı boştaki eliyle silip dolu gözleriyle İzel'e bakıp gülümsedi. Eğilip alnına derin bir öpücük kondurup "canım, canım, canım..." diye fısıldadı.
"Kalp atışlarını dinlemek ister misiniz?"
İkisi de aynı anda gülümseyerek doktora dönüp başlarını salladılar. Birkaç saniye sonra küçük muayene odasına yayılan sesle İzel kendisini tutamayıp hıçkırıklara boğuldu. Yusuf Ali karısını kucaklayıp onu göğsünde sararken gözyaşlarının sessizce akıp gittiğinde habersizdi. Birbirilerinin kollarında hayata gelecek canları için hıçkıra hıçkıra ağlarlarken doktor yavaşça yanlarından ayrılıp hikayesini bildiği çifti bebeklerinin kalp atışlarıyla baş başa bıraktı.
"Ali... Bu sefer gitmez değil mi?"
"Gitmeyecek güzelliğim. Gitmeyecek inan bana, kızımız doğacak. Duydun doktoru çok iyi sağlıklı sevgilim." başını salladı İzel. Burnunu çekip elinin tersiyle yaşlarını sildi.
Birkaç dakikanın ardından toparlanıp el ele doktorun yanına gidip geniz masasının önünde karşılıklı koltuklara oturdular. Doktor onlara içten bir tebessümle karşılık verip önündeki kağıtlara göz atıp konuşmaya başladı.
"Evet, bebeğinizin gelişimi çok iyi. Tüm gelişimi haftası haftasına denk gidiyor. Boyumuz normal haftasına göre bir tık uzun. Şu anda 40-42 cm boyu. Kilosu 445,85 gr. Biraz tombik olacak gibi," dedi doktor.
"Annesine çekecek belli ki benim güzel kızım," Yusuf Ali'nin keyifli haline İzel kaşlarını çattı. Sitemle "Ali," dediğinde kocası göz kırptı.
"Yavrum ne güzel sağlıklı bebeğimiz," dediğinde İzel gözlerini devirip yeniden doktora döndü.
"Bir sorun yok değil mi gerçekten?"
"Her şey iyi gidiyor İzel. Ama biz artık çalışmaya ara verelim. Küçük hanım belli ki uzun ve tombik olacak bu sana ağırlık yapabilir. Biz yavaş yavaş evde inzivaya çekilelim ne dersin?"
"Olur. Olur tabii." dedi İzel bir çırpıda. Sonra kırpıştırdığı kirpikleriyle kocasına baktı. Doktorda bu bakışları fark edince Yusuf Ali'ye döndü.
"Bu süreçte anne ve bebeğin en büyük destekçisi babadır Yusuf Ali Bey. Karınızın ve kızının ihtiyaç duyduğu en büyük şey sizin ilginiz. Kızınızla konuşabilirsiniz, dokunuşlarınızı her zaman hissettirin. Riskli bir durumumuz yok ama biz geçmişi silip atmadan temkinli bir şekilde yolumuza bakmalıyız."
"Öyle... Merak etmeyin doktor hanım." dedi Yusuf Ali hiç bozuntuya vermeden.
"Güzel. İzelciğim bu yeni beslenme ve egzersiz listen." deyip önündeki dosyayı İzel'e uzattıktan sonra bilgisayarına dönüp "önümüzdeki hafta kan sayımı yapacağız sana. Bir de tekrardan kan ve idrar tahlili yapıp ay kontrollerimizi yapalım olur mu?" dedi. İzel elindeki kağıtları incelerken başın sallayıp gülümseyerek doktora baktı.
"Teşekkür ederim." dedi İzel. Elindeki kağıttaki bakışlarını kocasının "cinsel birlikteliğimiz bir sorun yaratır mı?" soruyla aniden kaldırdı. İrice açılmış bakışlarını doktorunda ve kocasında gezdirip kıpkırmızı olan suratıyla "Ali!" diye dişlerinin arasından homurdandı.
"Sorulması gereken bir soru sevgilim?" Yusuf Ali'nin rahat tavrı İzel'i gıcık etti lakin kocası susmadı ve bakışlarını onları izleyen doktora çevirip "öyle değil mi doktor hanım?" dedi.
"Doğru. Şimdilik endişe edilecek bir durum olmadığı için birbirinizi çok zorlamadan ve..." gülüşünü yutup "yormadan beraberlik yaşayabilirsiniz." dedikten sonra dudaklarını birbirine bastırarak karşısında birbirilerini çok sevdikleri her hallerinden belli olan çifte bakıp boğazını temizledi.
"Son olarak," dedi kelimelerini toparlamadan önce. Yılların verdiği tecrübeyle İzel'e içtenlikle gülümseyip ona şefkatle baktı.
"Doğuma az bir süre kalmışken doğum öncesi ve sonrası için terapi almanızı tavsiye ederim. Size fayda sağlayacaktır." dedi. İzel bakışlarını anında kaçırıp terleyen avuçlarını birbirine sürtme ihtiyacıyla tuttuğu kağıtları kucağına bırakıp avuçlarını birbirine kenetledi.
"Gerek yok ben iyiyim. gerçekten iyiyim ben." dedi İzel kendini kanıtlamak istercesine gülümserken. Yeşil gözleri kocasına dönünce Yusuf Ali yerinden kalkıp aralarındaki alçak masaya oturup karısının ellerini tutup üstünü öptü.
"İyisin sevgilim. Ama doktor hanımda haklı. İkimiz birlikte bebeğimizin iyiliği için destek almalıyız. Korkularımızı aşmak ikimize de iyi gelecek..." İzel emin olamayarak gözlerini kaçırdı.
"Ben bilmiyorum." dedi mırıldanarak. Önceki düşüklerinin ardından Aden halasının teşvikiyle birkaç kez terapi almış hatta ilaç bile kullanmıştı ama asla o terapileri tamamlamıştı.
"Seni bir doktor olarak değil bir anne olarak çok iyi anlıyorum İzel. Yaşadığınız kayıplar kolay baş edilecek bir şey değil. Şimdi kızınız için daha sağlıklı bir aile ortamı yaratmalısınız. Korkularını anlıyorum İzel. İnan bana. O korkuların önünü almalıyız ki kızınızla çok daha sağlıklı çok daha mutlu bir hayat yaşayın."
Yalan yoktu. İzel gerçekten büyük bir korku balonun içine hapsolmuş bir halde yaşıyordu. Her an hissettiği kaybet korkusu, bir şey olacak endişesi onda bir anksiyete yaratmıştı lakin farkında olsa da görmezden geliyordu bu zaman kadar. Korkularının asıldığı bir nefes alıp başını ağırca salladı.
"Önce Aden halamla konuşsam olur mu?"
"Olur bir tanem olur tabii." dedi Yusuf Ali rahat bir nefes alarak. Karısını kollarının arasına alıp başına sayısız öpücükler bırakırken doktora bakıp minnetle gözlerini yumdu. Bu karambolde aklına belki hiç gelmeyecek destek konusunu yapılması gerekenler listesinin en başına almasını sağladı.
Hastaneden çıktıktan sonra direkt Emare'ye geçtiler. Yusuf Ali gördüğü her tanıdık yüze selam vererek her zaman oturduğu masaya yerleştiğinde İzel oturmadan çantasını masaya bırakıp "bir mutfağa bakayım sevgilim hemen geliyorum." dedi.
"On dakika İz'im. Onunda dört dakikası gidip gelmen tamam mı?" İzel gülerek başını sallayıp mutfağa gitmek için arkasını döndü. Onları birkaç adım uzakta izleyen servis komisine başıyla selam verip masayı işaret etti ve mutfağa inen merdivenlere yöneldi.
"Günaydın mutfak!" gür ama cıvıl cıvıl sesi tüm mutfakta yankılandığında mutfak çalışanları bir an duraksayıp şeflerine baktılar. Hepsi aylar sonra yeniden işittikleri o cıvıl cıvıl sesle gülümsediler.
"Günaydın şef!" diye aynı anda karşılık verip işlerine yeniden döndüler. İzel hızlı bir göz taramasıyla mutfağının düzenini incelerken ondan sonra mutfaktan sorumlu olan yardımcı aşçısı yanına vardı.
"Günaydın şefim."
"Günaydın Mami. Ne durumdayız?" dedi İzel mutfağında en çok güvendiği çalışanına tatlı bir tebessümle bakarak.
"Sakin. Bir saat öncesinde yedi ve beş kişilik iki ayrı kahvaltı grubumuz oldu. Onun dışında sabah sakin geçiyor. Akşama yirmiye yakın rezervasyonumuz var onun dışında akışına göre hareket edeceğiz her zaman ki gibi." İzel başını sallayıp etrafta dolandırdığı gözlerini Mami'ye çevirdi.
"Tamamdır. Bugün yokum ben. Burası sende." deyip ona baktı.
"Tamam şef." dedikten sonra asker selamı verip işinin başına geri döndü Mami. İzel son kez mutfağına bakıp çıkışa ilerledi. Merdivenleri yavaş yavaş dikkatle çıkıp mekanın geniş salonuna ilerlediğinde Yusuf Ali'nin oturduğu masanın başında Dolunay'ı fark etti.
Normal adımlarla onlara yaklaşırken Dolunay'ın "Aylin nasıl gidiyor bu arada?" demesiyle kısa bir an duraksadı. Aralarındaki birkaç adımı atmayıp kendisini istemsizce salonu belirli mesafelerde ayakta tutan mermer işlemeli sütunlardan birisinin arkasına attı.
"Aylin?" diye sorduğunu işitti Yusuf Ali'nin. Sesindeki bilinmezlik ve ilgisizlik buradan bile belli oluyordu.
"Kardeşim. Senin atölyende özel ders alıyor. O yüzden sordum," İzel'in tüyleri diken diken oldu. Dudaklarını ıslatıp yutkundu. Yanlış duymamıştı. Dolunay, kocasına kardeşinden bahsediyordu ve o ses tonu... Ferah'ın dün akşam söyledikleri aklına düşünce kaşları derinden çatılıp yüzü ekşidi.
"Yeteneksiz gördüğüm öğrencilerle ilgilenmiyorum prensip olarak. Kardeşinizden haberim yok," Yusuf Ali'nin kestirip atan tavrı yerli yerindeyken İzel'in içi rahattı. Kocasına olan sonsuz güvenini kimse yıkamazdı kaldı ki Yusuf Ali de öyle birisi değildi.
"Ah... Peki anladım... Sen geldiğine göre barıştın mı karınla?" Dolunay'ın aralarındaki durumu daha da bozuk bir tavırla kendisinden karın diye bahsederek sorması İzel için yetti. Saklandığı yerden çıkıp masaya ilerlerken Yusuf Ali'nin "size ne Dolunay Hanım. Hem bu nasıl bir üslup?" dediğini duydu.
İzel "canım," diyerek kendini belli edince Yusuf Ali sıcacık gülümseyip karısına elini uzattı. İzel, kendisine uzatılan eli tutup soluğu kocasının dibinde aldı. İfadesiz, düz bakışlarını Dolunay'a çevirip yüzüne baktı. Bir şey demeden öylece bakınca Dolunay yerinde kıpırdandı.
"Yusuf'u görünce selam vereyim dedim." Dolunay'ın yeni bir yüzüyle karşı karşıya gibi hissetti kendisini İzel.
"Yusuf?" dedi öfke dolu bir şaşkınlıkla.
"Yani... Yusuf diyorum ben." İzel dişlerini birbirine bastırıp soluklanırken Yusuf Ali'nin kaşları hayretle dalgalandı. Kadının bu tavrı, sesindeki tını fazla itici ve rahatsız ediciydi.
"Deme Dolunay. Benim kocama sadece ismiyle seslenebilecek hele ki sadece Yusuf diyebilecek bir konumda değilsin sen. Yerini bil!" İzel'in sert ve uyarı dolu sesiyle duruşunu dikleştirdi Dolunay.
"Anlaşılan dün akşam Ferah denilen kadın benim hakkımda seni doldurmuş. Hoş hem kişref hem çirkef olduğu açıkça belli. Üzgünüm ama senin öyle bir kadınla nasıl arkadaşlık ettiğini hâlâ anlamış değilim." dedi Dolunay. İzel'in anbean beyazlayan yüzünü ve hınçla dolan gözlerini fark edemedi.
"Ne dedin sen?" sessiz ama baskın ses Dolunay'ın kaşlarını çatarken Yusuf Ali dudaklarını birbirine bastırdı. Bu ses tonunun ardından ne geleceğini bilse de müdahale etmek istemedi. Burası karısının iş yeri o kadında onun çalışanıydı.
"Ben," dedi Dolunay gayet rahat bir tavırla ama İzel'in onu bölüp "bu ne hadsizlik ya!" demesiyle dilini ısırdı.
"Bunlar nasıl kelimeler! Bu nasıl had bilmezliktir. Sen kimsin de benim dostum hakkında böyle cümleler kurabiliyorsun?" İzel'in yükselen sesi mekandaki birkaç gözün onlara dönmesine sebep oldu.
"Sen hep söylenince ben de..."
"Sen de ne? Hak mı buldun kendinde. Bu nasıl bir pervasızlıktır ya kendine gel yerini bil." Dolunay hırsla doldu. İki yanında salınan ellerini yumruk yapıp kararan yüzüyle İzel'e bir adım attı.
"Ama sen de söyleniyordun onun arkasından?" dedi üste çıkma çabasıyla. İzel karşısında ansızın değişen kadın karşısında şaşkınlıktan afallasa da kendini toparladı. Uzun zamandır görmekten kaçındığı şeyle tam karşısında tüm yalınlığıyla duruyordu halbuki.
"Sen kendini benimle bir mi tutuyorsun?" dedi üstten bakışlar atarak. Bir elini beline yaslayıp bir elini havaya kaldırdı ve parmak sallayarak "Ferah benim dostum. Ben ona istediğimi der söylerim ama sen diyemezsin. Yusuf Ali," dedi ismini bastırarak söylerken. "O benim kocam ona gereksiz bir samimiyetle konuşamazsın. Burası benim restoranım dilediğin gibi at koşturamazsın!"
Dolunay hırslı bakışlarla başını sallayıp sıkılı çenesinin ağrısını görmezden gelerek alayla "maymun gözünü açtı desene," dedi.
İzel, Dolunay'ın kısa saçlarına aniden saldırıp kökünden tuttu ve çekiştirerek yüzünü yüzüne yanaştırdı. Hemen arkasında ayağa kalkan kocasını ve onlara yaklaşan çalışanlarını gözü görmedi. Dolunay'a kendi kulağının dahi duyamadığı şeyler söyleyip yere fırlattı.
"İzel... İzel," Yusuf Ali'nin hemen arkasından gelen sesiyle İzel daldığı düşten sıyrılıp gözlerini kıpıştırdı ve sakin kalmak adına soluklandı. Saniyeler önce hayal ettiği şeyi yapmak çok istese de çizgisinden ödün vermedi ve gözlerini etrafta gezdirip gözüne kestirdiği çalışanına seslendi. Adam koşar adımlarla yanlarına geldiğinde Dolunay'a bakmadan "hanımefendinin çıkışı verilecek, muhasebeye kadar eşlik et lütfen." dedi.
"Bunu yapamazsın. Burada senden daha fazla emeğim var benim. Anladın mı beni? Benim burası benim!"
"Yeter artık." diyerek araya girdi Yusuf Ali. Restoranın boş olmasının rahatlığıyla kapıdaki güvenliklere seslenip Dolunay'ın ite kaka çıkarılmasını sağladı.
İzel, öfke karışmış şaşkınlığıyla Yusuf Ali'ye baktı. Daha demin olanların bir açıklaması var mıydı o an düşünemedi. Dakikalardır yaşadığı saçmalığa hiç anlam vermedi.
"Ne oldu ya daha demin?" derken buldu kendini bir an. Yusuf Ali gülüp İzel'i belinden kavrayarak yamacına çekti.
"Ne olacak güzelliğim Ferah yine bir yerlerde haklı çıkmanın gururuyla şampanya patlatıyordur."
***
İzel elindeki son tabağı masaya bırakıp birkaç adım gerileyip hazırladığı masaya gururla baktı. Her şey eksiksizdi. Geriye sadece misafirlerinin gelişi kalmıştı.
"Güzelliğim fırını kapattım." diyen ve kollarını karnına saran kocasıyla yüzündeki gülümseme daha da büyüdü.
"Her şey tamam. Bizimkiler anca gelir. Ben hızlıca bir duş alıp çıkayım sende tıraş ol lütfen... Yoksa Barlas tüm gece at kaçkını diyecek sana," Yusuf Ali sırıtıp sakallı çenesini narin tene sürttü.
"Duşu gecenin sonunda beraber alabilirdik." İzel arsızca sırıttı. Dudaklarını ısırıp nazlı nazlı omuz silkip "yemek kokuyorum." dedi.
"Yooo. Mis gibi kokuyorsun..." İzel'in boynuna vuran sıcak nefes kasıklarını sızlattı. Boğazını temizleyip derince soluklandığı esnada evlerinin kapıları beklenilenden daha erken çaldı.
Yusuf Ali karısını zar zor bırakıp kapıya ilerledi. Açmadan önce kendisine çeki düzen verip bir kez daha çalan kapıyı açtı. Tam karşısında duran adamı çatık ve bozuk bir ifadeyle baştan aşağı süzüp sıkkınca nefeslendi.
"Seni davet ettim mi ben ya?" dedi.
"Davete ihtiyacım mı var lan at kaçkını?" Yusuf Ali kendisine aynı gıcıklıkla karşılık veren can dostuna, kan kardeşine daha fazla surat asamayıp kocaman güldü ve kollarını açtı.
"Gel lan buraya Barbar!" Barlas alayla sırıtıp kendisine açılan kolların arasına girip can dostunun sırtına sertçe vurdu.
"Barlas oğlum Barlas öğrenemedin otuz dört yıldır."
Yusuf Ali gülerek geri çekilip kapıyı sonuna kadar açtı. "Geç haydi geç."
Barlas gülerek içeri girip ezbere bildiği holü geçip salona "İz'im, kuşum, bebeğim ben geldim. Karnım zil çalıyor ne yemek yaptın bana güzel ellerinle?" diyerek girdiğinde bir adımı havada kaldı. Zaten iri olan gözleri daha da irileşip Yusuf Ali'ye döndü.
"Lan!" dedi şaşkına dönmüş bir halde.
"Ne?" Yusuf Ali'nin eğlenen, keyifli haline İzel'de eşlik etti.
"Lan siz dün barışmadınız mı ne ara çiftleşip çocuk yaptınız kız o karnın gerçek mi senin?"
İzel ve Yusuf Ali kendilerini tutamayıp kahkahalarla güldüler. Barlas ise gerçekliğin farkına varıp afallayan haliyle İzel'in mavi elbisesinden belli olan karnına yaşaran gözleriyle baktı.
"Anne mi olacaksın kız sen?" İzel'in gülüşü küçüldü. Başını aşağı yukarı sallayıp kendisine her zaman ani olan adama yaklaşıp kollarını boynuna sarıp göğsüne sığındı.
"Ben zaten beş meleğin annesiyim ki. Ama," yutkunup yaşaran gözlerini kapadı. "Bu sefer doğacak inşallah..."
Barlas, kolları arasındaki bedene sıkıca sarıp başının üstüne içli bir buse kondurdu. Hüzünlenen ortamı kaynatmak çabasıyla "annesin tabii. En güzel anne sensin hatta. Kız hatta anneler için kainat güzeli yarışması olsa hep sen seçilirsin." dedi.
"Karım sadece bana güzel lan. Kainatına başlatma şimdi dingil!" Barlas şapşal bir sırıtışla Yusuf Ali'ye bakıp göz kırptı ve İzel'i göğsünden kaldırıp küçük yüzünü avuçladı.
"Güzelim seni değil beni kıskanıyor biliyorsun değil mi? Bana aşık o."
"Hehh! Ben de kumam nerede diyordum. Hoş geldin kuma barbar," dedi İzel.
Barlas alayla gülüp İzel'in yanağından makas alıp alnından öptü ve Yusuf Ali'ye yanaşıp birden sırtına serçe vurdu.
"Aslanım benim be, koçum be. Alemin en has babası be!" Yusuf Ali, Barlas'ın darbelerinden kaçsa da gülüyordu.
"Ulan kırdın belimi dur," diyerek kurtardı kendini.
Gülerek birbirilerine baktıktan sonra yeniden sarıldılar. İzel onları bir an gülerek izlerken bir anda kaşlarını çatıp "bırak kocamı. Uzaklaşın, geçin içeri!" diye cırladı.
Salondaki koltuklara yerleştiklerinde Barlas söylenmeye devam ediyordu. "Kız sahi sen niye söylemedin bize şimdiye kadar. Daha geçen hafta buradaydım ben. İki gün önce telefonda konuştuk." dedi kızarcasına. İzel oflayıp başını kocasının omzuna yasladı.
"Ay hiç şimdi açıklama yapamam. Herkes soracak zaten tek tek açıklayamam."
"Hıhh!" diye küstü Barlas. Sonra aklına gelenle çenesini tutamayıp "ben de bu kız aşk acısından depresyona girdi de giyim tarzını falan değiştirdi diyorum kendi kendime. Boşuna değilmiş 5xl giymen," dediğinde İzel güldü. Sonra hızla ayaklanıp tenini tamamen saran triko elbisesine baktı.
"Göbeğim belli. Anlayacaklar hemen," dedi panikle.
"Anlasınlar bebeğim zaten öğrenecekler bu akşam."
Yok öyle görür görmez anlarlarsa olmaz. Ben diyeceğim. Ay gideyim ben üstüme bir şeyler geçireyim olmaz böyle canım." diye kendi kendine söylenerek odasına çıktı İzel. Elbisesinin üzerine beyaz renk büyük bir tişört geçirip aşağı indi. Salona ilerleyecekken kapı çalınca adımlarının yönü değişti.
"Ben baktım," diye içeriye bağırıp kapıyı açtığında derin bir nefes aldı.
"Hoş geldin," dediğinde cevap alamadı. Ferah'ın boka bakar gibi bakan bakışlarına göz devirip içeri girmesini izledi. Çantasını ve elindeki karton paketi vestiyere bırakıp uzun topuklularını çıkarıp çıplak ayakla salona yürüdü.
"Cins ya yemin ederim cins."
İçeri geçtiklerinde Ferah sırayla Barlas ve Yusuf Ali'yle sarılıp boştaki ikili koltuğa uzanarak oturdu. Çıplak ayaklarını koltuğun tepesinde üst üste atıp koluyla yüzünü kapatıp "diğerleri gelene kadar ses etmeyin zıbaracağım." dedi.
"Kız ne zıbarması kalk kalk!" diyerek Ferah'ın beyaz ojeli ayaklarını tutup çekiştirdi Barlas.
"Ya bırak! Yorgunum," Barlas bırakmak yerine daha çok çekiştirip Ferah'ın rahatını bozdu.
Ferah oflayıp bacaklarını kendine çekerek kumaş pantolonun elverdiği kadarıyla bağdaş kurarak oturdu. "Barbar bir ara hatırlat sana okkalı bir müebbet kilitleyeceğim." dediğinde gülüştüler.
"Fer'im tebrik çelenklerimi beğenmedin mi yoksa? Yusuf eniştem arayıp koskoca adliyeyi çelenklerle donattığımdan bayağı bir sövmüştü bana oysa ki," Ferah aklına gelen odasındaki çelenklerle Barlas'a dönüp dil çıkardı.
"Salak adam ya. Rezil oldum koskoca adliyeye. Üstüne üstlük kim öldü diye dedikodu döndürdü millet iki dakikada." Ferah'ın susmasını bile beklemeden kahkahalarla güldüler.
"Ay keşke bir fotoğraf video falan çekselerdi. Sen kesin sinirinden kudurmuşsundur," Ferah'ın ok gibi bakan bakışları İzel'in yeşil gözlerini buldu.
"Sen çok konuşma. Aptal seni," dedi.
İzel'in gülen dudakları anında düşüp gözleri doldu. Titreyen bakışlarını Yusuf Ali'ye çevirince Yusuf Ali hemen karısının yanına oturup onu kolları arasına aldı. "Karım, canımın en içi bu sabah restoranda neler oldu anlatsana," dedi.
İzel omuzlarını silkse de alttan alttan Ferah'a baktı. Bakışlarının hâlâ üzerinde olduğunu fark edince "anlatayım mi?" diye sordu.
Ferah hiç merak etmiyormuş gibi görünmeye çalışarak "anlat bari," dedi. Dün akşamdan sonra İzel'e küsmüştü ve kendini sonuna kadar haklı gördüğünden yumuşamaya hiç niyeti yoktu.
"Anlatıyorum o zaman," deyip son kez onay almak istedi. Ferah ve Barlas başını sallayınca restorana girişlerinden itibaren yaşanan her şeyi sanki o anları yaşıyormuş gibi anlatıp son kısma geldiğinde nefesi yetmediğinde duraksadı.
"Kız en heyecanlı yerinde niye durdun doğuruyor musun?" diye öne atıldı Barlas.
"Lan bir kere ağzını hayırlı aç." dedi Yusuf Ali. Barlas ise gözlerini devirip arkasına yeniden yaslandı. İzel de rahat bir nefes alıp soluklandıktan sonra Ferah'a bakmaya devam ederek konuştu.
"Senin hakkında öyle ileri geri konuşunca saçlarına asılmayı hayal etmedim değil ama Emare'nin de bir imajı var. Ben de ne yapayım çıkışını verdim. Kovdum onu."
"Sen? Onu? Kovdun?" dedi Ferah tane tane. Yüzünde inanmayan bir ifade vardı.
"Vallahi kovdum. Yemin ederim kovdum. Kovdum değil mi Ali'm?" dedi İzel destek isteyerek. Yusuf Ali'nin kıvrık dudaklarını başında hissetti.
"Kovdun vallahi güzelliğim. Hatta ben bir an nasıl dövmedin o kadını diye düşündüm de sonra aklıma bebeğimiz geldi." İzel hızlı hızlı başını salladı.
"Tabii bebeğimde söz konusuydu." dediğinde Barlas gülecek gibi oldu. Dudaklarını ısırıp derin bir nefes aldı. Ferah ise ifadesizliğini bozmadan dudak büküp başını omzuna doğru eğdi.
"Eh, haklının acelesi yok demişler. Bu gece bir şampanya patlatırım," dediğinde İzel gülümsedi. Dili bir şey demese de bakışlarıyla Ferah'a çok şey anlattı.
"Yarım akıllı salak ya." diye söylenip iç çekti. Çatık ve sinirli bakışlarını İzel'den çekip ayaklandı. Evin girişine gidip vestiyerdeki karton paketi alıp içeri geri döndü. Yerine geçmeden paketi İzel'in kafasına atıp yerine geri oturdu.
İzel kafasına çarpıp kucağına düşen paketi ellerinin arasında tutup "Kafama atsaydın ya!" diye söylendi.
"Kafana attım zaten." dedin Ferah umursamadan. Bacaklarını Barlas'ın kucağına uzatıp bakışlarını İzel'in yüzünden ayırmadı. Paketi açtığındaki yüz ifadesini çok merak ediyordu.
"Ne bu?" İzel'in meraklı haline güldü Ferah.
"Yeğenime ilk hediye benden. Aç bak," İzel oflayıp karton paketi dört tarafından saran ipi çözüp yapışkanlı kısmını yırttı. Elini içine soktuğunda eline değen yünlü şeyle kaşları çatıldı. Merakla paketin içindeki şeyi çıkardığında çığlığı bastı. Diğerleri kulaklarını kapadığı sırada İzel heyecanla ayaklanıp göğsüne bastırdığı örmek bebekle durduğu yerde zıpladı.
"İzel dur zıplama doğuracaksın şimdi." İzel heyecanla durup bebeği kocasına gösterdi.
"Ali'm bak."
Yusuf Ali karısının çocukça bir heyecanla gösterdiği bebeği görünce şefkatle gülümseyip Ferah'a baktı. Kızlarının ilk hediyesi vakti zamanında İzel'in çok istediği ama Ferah'ın ödünç verip oynatmasına bile izin vermediği bebeğiydi. Rahmetli Meryem babaannesi sadece Ferah'a değil İzel ve Canan'a da aynı bebeklerden örmüştü ama kızlar bebekler arasında en çok Ferah'ın bebeğini beğenince krizler çıkmıştı. Canan bebeğinin mavi gözleri ve sapsarı saçlarıyla kavgadan sıyrılırken Ferah'ın bebeği İzel'de o çocuk aklıyla yara kalmıştı.
"Sana vermedim kızım. Yeğenimin o," dedi Ferah karşısında çocuk gibi heyecandan yerinde duramayan İzel'e bakarken.
"Ya Ferah," dedi İzel bir an sonra hüngür hüngür ağlamaya başlayarak. Kollarını öne uzatarak Ferah'ın yanına gidip doğrulmasına müsaade etmeden kucağına uzandı ve kollarını boynuna sarıp yanaklarına öpücükler kondurdu.
"Ya öpmeyin beni şöyle sevmiyorum ben ya!" diye hayıflansa da o da kollarını sardı İzel'e. Dolunay denilen kadının kovulduğunu duyduğu gibi tüm küslüğü, kırgınlığı buhar olup uçmuştu. Kucağında uzanan bedenle doğrulup İzel'in yanağından salınan Perçemini çekip gülerek ona baktı.
"Şu kadını itin götüne nasıl soktuğunu anlatsana yine. Tadı damağımda kaldı." İzel gülerek bebeğine sarılıp başını salladı.
"Barıştık ama dimi?"
"içli köfte yaptın mı?" diye sordu Ferah kıstığı gözleriyle. İzel hevesle başını sallayıp "yaptım. Buzluktan değil hem. Taze vallahi." deyince Ferah güldü.
"İyi affettim o zaman."
Ferah, Dolunay'ı kovduğu anı ballandıra ballandıra ellinci kez anlattığında evin kapısı çaldı. Yusuf Ali ve İzel misafirlerini karşılamak için kapıya gittiler. İzel derin bir nefes alıp saçını başını düzelttikten sonra kocasının desteğiyle evinin kapısını açtı. Dedesi ve babaannesi en önde eve girdiklerinde karı koca sırayla ellerini öptüler.
"Anneciğim..." İzel annesine karnını hissetmemeleri için mesafeli sarılıp onları izleyen babasına öpücük attı.
"Hoş geldiniz," diyerek annesinden babasına yönelip babasına da gelişi güzel sarıldı.
"Hoş bulduk kızım." deyip kızının alnını öpüp Yusuf Ali'ye ilerledi Aslan.
İzel babasından sonra Aden halasını ve Yusuf dayısını karşılayıp hiç bekletmeden içeri buyur etti. Kerem dayısı ve Lara yengesiyle de aynı faslı geçip en arkada kalan üçlüyle karşı karşıya kaldı. Pera'nın git gide uzayan boyu ondan dikkatini çeken ilk şey oldu. Ona kocaman gülümsediğinde aynı karşılığı alamadı. Pera onun yanından geçip giderken bozulan ifadesini toparlamaya çalışarak Minel'e baktı. Ondan ilk dikkatini çeken solgun teni oldu. Minel beyaz tenli olsa da kızarık bir çocuktu. Ama sanki o kızarıklığı solmuş, beyaz teni sönmüştü.
"Mimikom, hoş geldin."
" Selam..." demekle yetinen kuzeni tıpkı Pera gibi yanından geçip giderken hissettiği soğuk tavırlarla içi titredi. Boş verip güçlü bir nefes alıp kapıyı kapattı ve içeri dönmek için onu bekleyen kocasının elini tutup içeri geri döndüler.
Yemek masasında garip bir sessizlik vardı. Günlük rutin hal hatır sormaktan ötesi olmamıştı. İzel yanağını kaşıyıp bakışlarını babasına kaydırdı. "Baran amcamlar nasıl?"
Masadaki tüm çatal bıçaklar durunca İzel daha da gerildi. Aslan kaderini masaya bırakıp kızına baktı. " İyiler kızım. Simge bu akşama katılamadıkları için özürlerini illetti." İzel başını sallayıp iç çekti. Kendisine gülümseyen babasına ayını karşılığı verip kaçmak isteyerek tabağına indirdi bakışlarını. Gelmeyeceklerini elbette biliyordu ama insan yine de istiyordu. Emir amcası da gelemeyeceğini söylemişti ama iki güne bugünü telefi etmek için görüşeceklerinden emindi.
"Annemle babam tatillerini uzatmışlar." diyerek konuyu farklı bir yere çekti Yusuf Ali.
"Öyle. Ama çok kalmazlar," dedi Yusuf kardeşine bakarak. Yusuf Ali'yse abisine baş sallayıp suyundan bir yudum aldı. Aile yemekleri uzun zamandır neşeden uzaktı lakin bu akşamın haddinden fazla sessiz ve gergin geçmesini beklemiyordu. Kısa diyalogların dışında bir konuşma olmazken Barlas'ın sesi masada yankılandı.
"Minel antrenmanların nasıl gidiyor?" Minel omuzlarını silkip dudaklarını büzdü. Son antrenmanlarda hiç yapmayacağı hatalar yapmak canını sıkıyordu.
"İyi. Ama biraz denge problemi yaşadım son antrenmanda. Canım sıkkın dayıcım." dediğinde Barlas güldü. Yeğenine göz kırpıp "o zaman seninle hemen altın günü yapıyoruz. Pera o güne ancak yüz külçe altınla alırım seni ona göre." dedi.
"Baba, Barlas amcamın servetimde gözü var. Kardeşine kızar mısın?" Kerem hemen yanında oturan oğlunun saçlarını sevdi. Barlas'a bakıp göz kırptı ve " yüz az oğlum. Binden aşağısını kabul etme." dedi. Kerem'in sözleri masadakileri güldürürken Pera yüzünü asıp somurttu.
"Dört yanım hainlerle dolu olsa ne olur. Benim düşmanım direkt babam!"
"Abart oğlum. Abart yavru aslanım abart." Pera babasına gözlerini devirip kollarını göğsünde bağladı. Kerem, kopyası olan oğlunun sarı saçlarını yeniden sevip karısına baktı ve ona göz kırptı.
"Aşkım, oğlumuz kızımızdan daha nazlı farkında mısın?" Lara kocasına göz devirip oğluna kısa bir an baktı.
"Aden abla zamanında fındık kurtlarının çok nazlı varlıklar olduğundan bahsetmişti. Haklıymış oğlumuz tıpkı sana benziyor." masada gülüşmeler yaşanınca İzel ve Yusuf Ali birbirlerine bakıp gülümsediler.
"Sahi Neda neden gelmedi?" diye sordu İzel.
"Hastaydı biraz. Evde kalsın istedik," dedi Lara.
"Yaaaa nesi var benim minik cennet bahçemin? bana getirseydiniz ya." diyerek araya kaynak yaptı Barlas. Kerem ters ters Barlas'a bakıp çatık kaşlarıyla "basit bir soğuk algınlığı Barbar. Kızımın durduk yere onkolojide ne işi var?" tersledi.
"Doktorum ya ben canım abim. Ondan dedim yoksa evet ne işi var benim bebeğimin oralarda." diyerek durumu toparlamaya çalıştı Barlas. Kerem abisinin çocukken yaşadığı hastalığı ve bu konudaki hassasiyetin bildiğinden uzatmadı.
"Neyse ki Lara aşkımda doktor." dedi Barlas. Saniyeler sonra yüzüne çarpan peçete ve "lan aşkım demesene karıma!" diye bağıran sesle kıkırdadı.
"Aaaa ama fındık kurdu sende iyice kıskanç bir şey olup çıktın başımıza." Kerem'in sandalyesinden kalkma girişimi Lara tarafından engellenirken Aden küçük kardeşine bakıp gözleriyle onu durdurdu. Mavi gözleri masadakiler de dolandıktan sonra eve ilk girdikleri andan beri kıvranan ikilide gözlerini dolandırıp yeğenin üzerinde duraksadı.
"Ellerine sağlık kızım. Yine harikalar yaratmışsın," İzel halasının sözleriyle içtenlikle gülümsedi. Halasının bakışlarındaki anlayış ve destek onu kendini daha da güçlü hissettiriyordu her zaman.
"Teşekkür ederim lala." dedi. Ona olan sevgisini her zaman lala diyerek belli ederdi. "Daha tatlılar var doyurmayın kendinizi," dedi daha sonra tatlı bir sevecenlikle.
Yemek bittiğinde aile büyükleri salona geçmiş sohbet ederken geriye kalanlar masayı ve mutfağı toparladılar. Minel ve Pera kendi aralarında gelişi güzel yardım ederken diğerleri İzel'i hiç yormadan her şeyi halledip çayı ve tatlıları hazır ettiler. Bu sürede İzel'in gözü hep mutfağın bir köşesinde dip dibe oturup bir şeyler izleyen ikiliye kayıp duruyordu.
"Barbar," dedi birden kısık bir sesle.
"He canım?"
"Minel'e bir baksana," İzel'in ses tonu sadece Barlas'ın değil Ferah ve Yusuf Ali'nin de dikkatini çekti.
"Baktım bebeğime. Maşallah dünya güzeli benim kızıl kızım." dedi Barlas sevgi dolu bir sesle. Minel'in yeri onda hep ayrı hep en özeldi. Onu kızım diye seviyor, herkese kızım diye tanıtıp Yusuf eniştesini gıcık etmekten apayrı bir haz duyuyordu.
"Bana bir solgun göründü." İzel'in dediğiyle Barlas daha dikkatli baktı. Biraz solgun ve yorgun görünüyordu. Kendiliğinden çatılan kaşlarıyla daha da dikkat kesildi. Başı Pera'nın omzunda telefonda ne izliyorlarsa kıkır kıkır gülüyordu.
"Yorgun gibi. Çok sık antrenman yapıyor. Malum yarışmalar ve olimpiyat kapıda. Çok yükleniyor demek ki. Ben bir ara kontrol ederim onu. Merak etme taş gibi benim kızım," dedi İzel'e ama daha çok kendine diyor gibiydi.
"Bilemedim." dedi İzel bir an. Barlas şapşal bir sırıtışla Ferah'a omuz atıp "bu hemen anne olmuş başımıza ya," dediğinde Ferah kıkırdadı.
"Bir şeyi yok abartmayın. Sporcu o. Yorgun olması normal," dedi Yusuf Ali. Elindeki tatlı tabaklarını masanın üzerine bırakıp İzel'in yanaklarını tutup dudağının kenarına bir buse kondurdu.
"İçeride artık söyleyelim tamam mı?" İzel başını sallayıp gülümsedi. Yusuf Ali'nin avucuna bir buse kondurup dolaba kaldırdığı tatlıları çıkartmak için buzdolabına yöneldi. Çift kapaklı kapıları açıp çeşit çeşit hazırladığı tatlıları çıkarttığında hemen arkasında hareketlilik hissetti. Omzunun üstünden arkasına baktığında Pera ve Minel'i gördü.
"İzel abla?" dediler aynı anda. İzel geldikleri ilk andaki tepkilerini göz ardı ederek göz kırpıp başını salladı.
"Kendi tatlını mı yaptın?" dedi Minel sulanan ağzıyla.
İzel şerbetli tatlıları çıkarıp masaya bıraktıktan sonra yeniden dolaba döndü ve bu sefer sütlü tatlıları çıkarttı. Onları da masaya bıraktıktan sonra çocukların önünde durup ikisine de sırayla baktı.
"Öpün beni ben de size tatlınızı vereyim." dediğinde Pera ve Minel kısa bire an birbirine bakıp aynı anda İzel'e doğru hareketlenip biri sağ diğeri sol yanaktan öpüp geri çekildi. İzel kocaman gülümseyip dolaptaki son tatlıları çıkarıp onlara uzattı.
"Dondurmada isterseniz alın." diyerek ikisinin yanaklarını sırayla öpüp onu bekleyen üçlüye ilerledi.
"Haydi geçelim içeri."
Salona döndüklerinde Bejna kızını kendini yanına oturup onu göğsüne çekti. Ellerini, omuzlarına sarıp saçlarını okşadı. Ortamda dönen muhabbet sakin ve herkesin katıldığı bir şey olunca İzel gerginlikten uzaklaştı.
"Çiftlikte işler nasıl Ali'm?" Yusuf Ali anında Yağız dedesine döndü. Kendisine bakan sert bakışlara boyun eğmeden karşılık verdi.
"İyi dede. Her şey yolunda," dediğinde Yağız yarım ağız güldü.
"Her şey yolundaydı da ne diye aylardır postu serdin oraya?" Yusuf Ali sakin bir solukla geriye yaslanıp olağan bir tonda cevap verdi. "Canım öyle istedi dede."
"Canımı sıkma ula!"
İzel saniyeler önce tüm gerginlikten uzaklaştığını hissetmekle hata etmiş gibi yeniden gerim gerim gerildi. Dedesi ve kocası birdenbire birbirine laf sokup dururken babasıyla Yusuf dayısı da bu konuşmaya dahil oldu. Babası tıpkı dedesi gibi Yusuf Ali'nin üstüne oynarken Allah'tan Yusuf dayısı destek veren taraftaydı.
"Tamam Yağız baba. Hem bu durum bizi değil onları ilgilendiriyor." dedi Yusuf konuyu kapatmak için ama Aslan buna müsaade etmedi.
"Benim kızım dört aydır bu evde bir başına Yusuf. Kardeşini koruyacaksın diye kızımı mı görmezden geleceksin?" dediğinde Aden ve Bejna aynı anda birbirine bakıp oturdukları yerde dikleştiler.
"Ben ne zaman bu ailenin çocuklarını görmezden geldim Aslan?" Aslan ağzını açıp cevap verecek bir kelime bulamazken araya Zümrüt girdi.
"Dokunmayın birbirinize. Ne bu böyle her bir araya gelişimizde kan gövdeyi mi götürecek artık. Karı koca onlar. Kendi aralarında çözerler her şeyi. Sokmayın burnunuzu yeter. Sen de ye tatlını ne karışıyorsun çocuğa?" diyerek son sözlerini kocasına söylenen babaannesine dolu gözleriyle bakıp sessizce teşekkür etti İzel. Başını annesinin göğsünden kaldırıp koltuğun kenarına kadar kayıp omuzlarını dikleştirerek ailesine baktı. Eksik ve azlardı ama yine de bir aradaydılar.
"Benim yüzümden dede." dedi İzel. Dolup taşan gözleriyle dedesine bakıp omuzlarını silkti.
"Yusuf'un çiftlikte kalması, dört aydır gelmemesi hep benim yüzümden..."
"İz!" diyerek hemen araya girdi Yusuf Ali. Oturduğu yerden kalkıp karısının yanına gitti ve onu sarmalayarak yanına oturdu. Hemen omzuna düşen başın üstüne derin öpücük kondurup uyarı dolu bakışlarını ailem dediği herkeste dolandırdıktan sonra karısının kollarını saran ellerinden birisi karnına süzüldü.
"Biz hallettik aramızdaki her şeyi. Her zaman hallettik. Her zaman halledeceğiz. Ne sizi ilgilendirir ne bir başkasını... Bu saatten sonra bize dair sizi ilgilendiren tek şey..." deyip sustu ve karısına baktı. İzel usulca başını salladığında yeniden bakışlarını salonun dört bir yanına dolaştırıp "dört ay sonra doğacak olan kızımız." dedi.
Kimseden ses çıkmadı. Herkes gözlerini kırpmaya fırsat bulamadan öylece İzel'e baktılar. Bejna çoktan ağlamaya başlamışken kendisini toparlayan ilk kişi her zaman olduğu gibi Aden oldu. Dolu gözlerini kırpıştırıp gülerek yerinden kalktı ve yeğenine ilerledi. Hemen önünde diz çöküp elini karnına yasladı. Hissettiği şişlikle gülüşü daha da derinleşti.
"Halam," dediğinde İzel kıpkırmızı olan gözleriyle Aden'e baktı ve "hala kızım olacak benim." dedi. Aden yanaklarından gözyaşları kayarken başını salladı. Bakışları doğduğu ilk günden beri kendisi için evlat gibi olan Yusuf Ali'ye kaydı. Diğer elini onun yanağına yaslayıp usulca okşadı.
"Hey!" dedi Minel heyecanla oturduğu yerden birden zıplayarak. "Bebek geliyor, bebek geliyor yaşasın!"
Minel'in neşeli çığlığı herkesi kendine getirdi. Aslan ve Bejna sessiz gözyaşlarıyla çocuklara ilerlediklerinde Yağız ve Zümrüt gözyaşlarını tutamadılar. Gergin ve sessiz ortam bir anda cümbüşe döndü. İzel'in hamileliğini yeni öğrenen herkes sevinçle ayaklanıp İzel ve Yusuf Ali'ye sarılıp kutlarken Ferah ve Barlas tatlıları gömmekle meşgullerdi.
"Ay ne demek dört ay?" diyerek ilk aydınlanmayı Lara yaşadı. İzel utangaç bakışlarla herkese bakıp başını kocasının omzuna gömdü. Bu onun dilinde beni kurtar demekti. Lara yengesinin sorduğu soruyla diğerlerinin de sorular soracağından adı gibi emindi.
"Detayları boş verelim yenge. Bu güzel haberin mutluluğuna doyalım." dedi Yusuf Ali. Cevabı Lara'ya idi ama diğerlerinin de önünü böylelikle kestiğinin farkındaydı Yusuf Ali.
İzel herkesle sarıldı. Herkesle bu güzel haberin mutluluğunu paylaştı. Sonra Sefa ve Sema'yı arayıp onlarla da paylaştılar. Mutluluktan akıp giden gözyaşları İzel'i daha da çok ağlattığında Pera ve Minel günler önce Peri ablalarından öğrendikleri her şeyi unutup onu güldürmek için çabaladı. Sema ve Sefa ise gece demeden karanlık demeden İstanbul'a dönmek için yola çıktılar.
Bir eli karnında diğer erli annesinin avuçlarında, başı babasının omzunda kendisini aşkla izleyen kocasını o da aynı aşkla izledi. Barlas ve Refah'ınkinin tatlı atışmalarına kahkahalarla güldü. Kerem amcasının durup durup Yusuf Ali'nin ensesine vurarak "babamı oldun lan sen?" diye yükselmesini buruk bir tebessümle izledi.
Babaannesinin, keşke herkes burada olsaydı cümlesi yeniden gözlerini doldursa da ağlamamak için direndi. Bakışları kocasında, Ferah ve Barlas'ta dolanınca bu akşam konuşulacak bir konunun daha olduğunu hatırladı.
Gece ilerledi. İzel ve Yusuf Ali sorulan sorulara basit cevaplar verdiler. Bir ara Yusuf Ali, Aden'i köşeye çekip terapi meselesini açıp yardım istediğinde Aden hiç düşünmeden yarın hastaneye gelmelerini istedi.
Minel ve Pera ufaktan esnemeye başladıklarında herkes ayaklandı. Ailenin kadınları İzel'i sarmalayıp nasihatlerini peş peşe dizerken Aden gözlerini devirerek araya girip "rahat bırakın kızı!" dediğinde İzel hemen halasının kolları arasına girdi.
"Baş hekimimi dinleyin. Rahat bırakın beni," dedi güler yüzüyle. Bejna kızının yanağını okşayıp gülümsedi.
"Bu akşamlık tamam. Gerisini sonra konuşuruz göz bebeğim. Ayrıca ben kimseyi istemiyorum lafını duymadım haberin olsun bunu sonra konuşacağız." İzel gözlerini devirmemeye dikkat ederek başını salladı.
"Tamam anne, tamam." Bejna yeniden bir şey diyecekken Zümrüt koluna girdiği Minel'le yanlarında belirdi.
"Sema ile konuştum ben. Gelir gelmez size yeni bir oda hazırlayacağız onların evinde. Kızımız sağlıkla doğup kırkı çıkana kadar oradasınız." dedikten sonra yine Minel'le birlikte evden çıktı.
Herkes Zümrüt'ün arkasından bakarken Aden gülüp "duydunuz annemi. Tartışmaya gerek yok bence." dediğinde İzel büktüğü dudaklarıyla "ama hala," dedi.
"Yavrucuğum inan bana etrafının doktorlarla dolu olması çok daha iyi." dedi Aden. İzel asık suratıyla omuzlarını silkip mızmızlanacakken ona sırıtan Barlas'la göz göze geldi.
"O zaman Barbar da olsun." dedi sinirle.
"Tövbeler olsun." diyerek hemen karşılık verdi Barlas.
"Uzatmayın tamam." Yusuf Ali, Barlas'a bir bakış atıp Aden'e doğru ilerledi. İzel'i kollarına çekip "yarın haberleşiriz sizlerle. Haydi şimdi artık gidin evinize!" dedi.
"Sen kızımın evinden kimi kovuyorsun lan?" Aslan elleri cebinde kapının dışında durmuş Yusuf Ali'ye tip tip bakıyordu.
"Burası benimde evim ya Aslan babacığım!" Yusuf Ali'nin eğlenen tavrı Aslan'ı bozsa da evladı gibi sevdiği adama bu akşam için daha fazla bulaşmadı. Kapının önünde son kez herkes vedalaşıp evden ayrıldıklarında İzel, Ferah ve Barlas'ın gitmesine izin vermedi.
Dakikalar sonra salonda oturuyorlardı. Ferah ne konuşulacağını bildiğinden gözlerini İzel'e dikti. Kucağında hediye ettiği bebeğiyle oturmuş yardım isteyen bakışlarla kendisine bakıyordu. İzel omuzlarını silkip yerinden kalktı. Mutfağa gidip buzdolabından tatlıyı tabağa koymadan direkt alıp kaşıkla içeri geri döndü.
"Eee?" dedi Barlas merakla. Gözleri fıldır fıldır herkesin üzerinde dolanıyordu ve İzel'in gerginliğiyle Ferah'ın sinirli ama rahat duruşu merakını daha da perçinliyordu.
"İzel bize çocuklarla ilgili bir şey anlatacakmış," dedi Yusuf Ali. En fazla ne olabilir rahatlığıyla çayını içip karısının saçlarıyla uğraşıyordu.
" İzel, dilini mi yuttun?" Ferah'ın baskın sesi İzel'i kendine getirdi. Ağırca yutkunup boğazını temizledikten sonra ellerini kucağında birleştirdi ve neredeyse iki hafta önce gecenin bir yarısı Canan ile yaşadıkları geceyi anlatmaya başladı. Kısık ve korkak sesinden firar eden her kelime Yusuf Ali ve Barlas'ın yüzü kızarıp bozarıyor sonra da bembeyaz kesiliyordu.
İzel, son sözlerini söyleyip korkak bakışlarını Yusuf Ali'ye çevirdi. Canan'ın gelip gittiği günden beri aklı onda ve çocuklardaydı fakat korkularının ağırlığı, omuzlarına bindirdiği sızılar boynunu büküyordu.
"Sen o kızın bir başına gitmesine göz mü yumdun İz?" Yusuf Ali'nin ilk tepkisi bu oldu. Duyduklarını algılayamazken araya Barlas'ın nadir duyulan barut gibi yakan o sesi gergin ortamı daha da gerdi.
"Canan sana gelip Uzay'ın çocukları toplayıp intikam alacağını söyledi ve sen öylece ne idüğü belirsiz bir adamla gütmesine izin mi verdin İzel? Gitmesine izin verdiğin yetmemiş gibi bize on beş gündür bir kelime dahi söylemedin mi!" sorudan çok bir tespitti Barlas'ın sözleri.
İzel oturduğu geniş koltukta küçüldükçe küçüldü. Yardım dileyen bakışları Ferah'ı buldu. On beş gün öncesinde Canan bu evden giderken en fazla iki güne çocukları alıp geri gelir diye düşünürken iki haftanın geçip gittiğini dün Ferah ile tartışırken fark etmişti.
Derin bir nefes alıp " özür dilerim. Ben sadece... Sadece bu işin uzayacağını, ciddi olduğunu hesaba katamadım." dedi asıl düşüncelerini kendine saklayarak. Yusuf Ali ile daha yeni düzelmişken kendisine yeniden uzak olmasına katlanamazdı.
"Ulan yarım akıllı!" Barlas'ın yüksek sesini Yusuf Ali'nin bakışları kesti.
Barlas öfkeyle burnundan soluyup salonun ortasında volta atmaya başlarken Yusuf Ali gürültüyle nefesini tutup karısının bahsettiklerini akıl süzgecinden geçirip ona baktığında gözlerinin Ferah'ta olduğunu fark etti. Aralarında ki bakışmadan dün gece yaşadıkları gerilimin tek sebebinin saklanan hamilelik olmadığını anladı.
"Ferah senin anlatacağın şeyler var mı?" dediğinde İzel dudaklarını ısınırken Barlas çatık kaşlarıyla Ferah'a baktı.
"var!" deyip uzun kirpiklerini kırpıştırarak hepsine bakıp "senin bu yarım akıllı karının Canan'ı buradan yüzüstü bırakıp gönderdikten sonra neler olduğunun ben anlatacağım!"
Ferah, iki gün önce kardeşi Dağhan'ın arayıp anlattıklarını, dün gece Uyguroğlu malikanesinde yaşanan konuşmayı tüm detaylarıyla anlattı. Barlas'ın öfkesi daha da harlandı. Yusuf Ali düşünceler denizine daldı. İzel ise öğrendikleri karşısında sessizce ağlamaya başladı.
"Şile'deler mi hâlâ?" dedi bir süre sonra Yusuf Ali. Kafasının içinde Uzay'ın bir insanı bıçaklaması ve Peri'nin vurulmasıydı. Sadece birkaç günde bunlar yaşanmışken bu iş uzarsa önlerindeki günlerin karanlığa boyanacağı çok açıktı.
"Evet. Aslında bugün oraya geçmeyi planlıyordum." dedi Ferah. Sonra aklına gelen detayla yeniden dudaklarını araladı. "Yusuf amcanın Peri'nin vurulduğundan haberi yok. Bilerek söylemedim. Ağzınızdan kaçırmayın."
Yine bir sessizlik oldu. Sindirmeye çalıştıkları ancak kabullenemedikleri şeyler kafalarının içinde susmadan tekrar ediyordu. İzel'in ağlayışları hıçkırıklara dönüştüğünde Yusuf Ali ayaklanıp karısını kucağına alarak üst kata odalarına taşıdı.
"Otur Barlas başım döndü." dedi Ferah sıkıntıyla. Gözleri üst kata çıkan merdivenlerdeyken bir yandan da Barlas'a bakıyordu.
"Ulan hadi bu geri zekalı ya Canan?"
"Anlamadın mı Barbar gerçekten? İzel o gece Canan'ı bebeğiyle susturdu. Canan'da malum safozun teki hemen tamam dedi." Barlas sert adımlarla yürüyüp Ferah'ın yanına oturdu. Alnını ovalayıp nefes aldı.
"Ferah," dedi derinleşen sesiyle. Bakışları kesiştiğinde Barlas yarım bir gülüşle " Canan gerçekten safoz mu sence?" dedi.
Ferah irkildi. İri gözlerini yumup dilini dudaklarında gezdirdi. Dağhan'la olan konuşmasını, dün geceyi, kendi düşüncelerini gözden geçirdiğinde bir kez daha irkildi. Aklına düşenleri Barlas'la paylaşmak için gözlerini araladığında onunda kendisine aynı şekilde baktığını gördü.
"Ya! Aynen öyle savcım. Bu iş kimin başının altından çıkarsa çıksın ilk gideceği kişi Canan olurdu!" Ferah yaşadığı gerçeklik algısıyla titredi. Onunda aklından geçen tam olarak buydu.
"Yani aslında Canan..." diye konuşmaya başladığında onun sözünü tamamlayan merdivenlerden inen Yusuf Ali oldu. "En başından beri işin içinde!"
Merdivenlerden inip Ferah ve Barlas'ın yanına ilerledi Yusuf Ali. Ellerini ikilinin oturduğu koltuğun tepesini genişçe açarak yaslayıp bir sağına bir soluna bakıp "İzel'in hiçbir şekilde bu olayların içinde olmasını istemiyorum. Tamam mı?" dedi. İstediği karşılığı birer baş sallamayla aldığında dudaklarını birbirine bastırdı.
"E ne yapacağız peki şimdi?" dedi Barlas. Yusuf Ali bilmiyorum dercesine dudak büzerken Ferah ikisine kısa bir bakış atıp arkasına yaslandı. bacak bacak üstüne attıktan sonra ensesini terleten uzun saçlarını tek harekette sol omzunda toplayıp " biz de dahil olacağız!" dedi.
Anında ona dönen bakışlarla sinsice gülümsedi ve ellerini birbirine sürtüp "yarın akşama boş olun. Şile'ye çıkartma yapacağız." dedi.
***
3 EKİM 21:34 / İstanbul - Şile
Karanlıktı. Karanlık olan tek şey gökyüzü değil evin içiydi. Karanlığa sessizlik eşlik ediyordu. Peri, bahçeye açılan camekan kapının hemen önündeki koltukta oturmuş karanlığı izleyip sessizliği dinlerken Yalın yatak odasındaydı. Aralarındaki iletişim dengesiz ve zayıftı. Bazen hiç konuşmazken bazen tıpkı eskisi gibi birbirlerine takılıp duruyorlardı ancak bu da çok kısa sürüyordu.
Yalın uzandığı yataktan kalkıp odadan çıktı. Karanlığa alışmış gözleri her şeyi detaylıca görüyordu. Sakin adımlarla mutfağa yöneldi. Buzdolabından bir bira alıp içeriye geçti. Gözleri aradığını anında buldu. Peri, bir yerlere dalıp gitmiş gibiydi. Durmadı, yanına gidip yamacına oturdu. Bakışlarını ona çevirdi. Ay ışığının yansıması Peri'nin beyaz teninde parlarken ela gözleri o tende dolandı. Teni mermer kadar pürüzsüz pamuk kadar yumuşak ve beyazdı. Adı Peri'ydi ama pamuk demek daha güzel hissettiriyordu. Tepesinde - topladığı saçlarından bir tutam gevşeyip yüzüne düşünce Yalın refleksle elini uzattı ama Peri korkuyla geri çekilince eli havada kaldı.
"Yalın sen misin?" Peri'nin korkmuş haline bozuldu Yalın.
" Benim tabii Peri başka kim olacak ?" dediğinde Peri'nin kasılan bedeni gevşedi. Yüzüne düşen bir tutam saçını topuzuna tıkıştırıp Yalın'a doğru çevirdi bedenini. Lenslerini çıkardığından görüşü tamamen kayıp ve bulanıktı.
"Hiç farkında değilim ki yanıma geldiğinin."
Yalın bir şey demeden ayaklandı. Salonun iki köşesindeki ayaklı abajurları yakıp yeniden koltuğa oturdu. Birasından uzun bir yudum alıp bacaklarını sehpaya uzattı. Yan bakışlarla Peri'ye bakınca gözlerini çırpıştırarak ışığa alışmaya çalıştığını fark etti.
" Lenslerini getireyim mi?"
"Yok. İyi böyle." dedi Peri. Sulanan gözlerini ovalayıp başını geriye yaslayıp başını Yanında oturan Yalın 'a çevirdi. Görüntüsü bulanık olsa da kokusu burada olduğunu belli ediyordu. Göremese de Menekşeler gibi mor olan gözleri ona bakmaya devam etti. Küçük bir çocukken en çok ağladığı şey Yalın'ı görememekti. Onu görebilmek, yüzünü aklına kazıyabilmek adına burnuna kadar girer küçük parmaklarını yüzünde gezdirirdi. Peri için bu normaldi. Herkesi böyle tanır bir daha diplerine girmez ellerini uzak tutardı fakat konu Yalın olduğunda elleri hep yüzünde dolanır, yüzü yüzüne iki nefeslik mesafede olurdu.
"Yalın?" dedi Peri. Koltukta yan oturup bacaklarını kendisine çekti ve çenesini dizine yasladı. Yalın'ın bakışlarını üzerinde hissedince gözlerini kapattı.
"Kimseden ses çıkmıyor." Yalın birasından yine uzun bir yudum alıp başını ağır ağır salladı.
"Demek ki sorun yok." dediğinde Peri kaşlarını çatıp alnını ovaladı.
"Ya da büyük bir sorun var."
Yalın bira şişesini sehpaya bırakıp Peri gibi yan dönüp bağdaş kurarak oturdu.
"Bir şey olduğu yok Peri. Olsa mutlaka ses çıkardı."
"Bilmiyorum. İçim hiç rahat değil," Yalın başını salladı. Onunda içi hiç rahat değildi ancak burada olmaları da bir bakıma avantajdı.
"Benimde ama inan burada olmamız saha iyi. Dışarıda olmak onların yardıma ihtiyacı olduğunda rahatça hareket edeceğiz demek." Peri dudaklarını bükünce Yalın'ın bakışları oraya kaydı. Birkaç saniye oyalanan gözlerini geri çekip gözlerini kırpıştırarak silkelendi.
"Bilmiyorum en azından," dışarıdan gelen araba sesleriyle Peri'nin cümlesi yarıda kaldı. Yalın anında yerinden kalkıp Peri'nin elini tuttu ve onunda kaldırdı. Hızlı olmaları gerektiğinden Peri'yi kucaklayıp yatak odasına koşturdu ve onu kapının arkasına bıraktı.
Peri'nin sırtı duvara yaslıyken Yalın hemen önünde dibinde durmuştu. Bedenleri birbirine değerken Yalın'ın aksine Peri'nin bedeni titrekti.
"Kim gelmiş olabilir?" dedi Peri endişeli bir merakla.
"Bilmiyorum. Yoldan geçen birileri de olabilir." Yalın konuştukça sıcak nefesi Peri'nin dudaklarına vuruyordu.
"Burası özel mülk Yalın!" diye kısık sesle bağırdı Peri lakin Yalın onu duyamadı. Boynuna vuran nefes ve hemen gözlerinin önünde hareket eden dudaklar dikkatini dağıttı. Bu olmazdı. Bu hiç bir zaman olmamıştı ama şimdi neden böyle dağılmıştı anlamlandıramadı Yalın. Hoş, Peri'nin de ondan bir farkı yoktu.
"Yalın kime diyorum ben?"
"Yalın gözlerini kırpıştırıp yutkundu. Dağılan dikkatini toparlayıp dışarıyı duymak için dikkat kesildi. Arabalar durmuş gibiydi ancak eve yaklaşan adım sesleri alenen duyuluyordu. Bir an Minel ve Pera mı diye düşündü lakin bir haber vermeden gelmeyeceklerini biliyordu. Gözleri Peri'ye kaydı. Korkuyla parlayan mor menekşeleri ona bakıyordu. Ona kısa bir an daha bakıp arkalarındaki yatağa koşar adımlarla gidip yastığın altında tedbir için tuttuğu ekmek bıçağını aldı.
Peri'nin yanına dönüp eline bıçağı tutturdu ve "burada kal pamuk. Benim dışımda yanına biri seslenmeden gelirse hiç düşünmeden koru kendini tamam mı?" Peri hızlı hızlı başını salladı. Ailesi, arkadaşları, onu tanıyan herkes seslenmeden önce yanına yaklaşmazdı.
"Tamam ama dikkat et!"
"Merak etme. korkma da tamam." Peri hızlı hızlı başını salladı. Yalın ondan uzaklaşıp odadan çıktı. İki adımda mutfağa gidip kendisine de bir bıçak aldı. Sessiz ama hızlı adımlarla evin dış kapısına yanaştı. Kulağını dayayıp dinlemeye çalıştı ancak kapı tüm sesleri boğuklaştırıyordu. Lakin anahtar sesini seçebildi.
Zaten çatık olan kaşları daha da çatıldı. Bu evin anahtarları sadece Toral kızlarında vardı. Aklına Minel'in olabileceği bir kez daha geldi ama Minel ters yapıda olan bir insan değildi. Ona haber ver denildiğinde haber verirdi. Aden halası ya da Yusuf eniştesi de olabilirdi ama buna da ihtimal vermedi. İkisi de çalışan insanlardı. Hafta içi kaçamak yapacak kadar da yaşlılardı.
Böyle olmayacağına ikna olup elindeki bıçağı sıkıca kavradı ve kapının kilidini hızlıca açıp kapıyı araladıktan sonra bıçağı savurarak kendini dışarı attı. Eline anında kapanan başka bir el ve ensesini tutan başka bir elle çırpınmaya başladığında kafasına yediği tokatla duraksadı.
"Ulan dur. Kudurmuş köpek gibi ne saldırıyorsun mal!" Yalın duyduğu sesle tamamen durup şaşkınlıkla etrafına baktığında tam karşısında gördüğü kadınla yutkundu.
"Ferah abla?" dedi şaşkınlıkla.
Ensesindeki el ve elindeki el aynı anda geri çekildiğinde yalpalanıp doğruldu. Karşısında sadece Ferah değil Barlas ve Yusuf Ali de vardı. Bir de daha önce hiç görmediği mavi gözlü bir adam vardı.
"Siz hayırdır?" dedi içine kaçan sesiyle.
"Hayır koçum hayır!" Barlas lafını söyledikten sonra eve girdiğinde diğerleri de peşinden ilerledi. Yusuf Al içeriye girdiği anda Yalın'a bakıp "uyanık mı?" diye sordu. Aldığım olumlu yanıtla salonla mutfağı birbirine bağlayan açık koridorda durdu.
"Peri, biz geldik," diye seslendi.
Peri saklandığı kapı arkasında duyduğu sesle duraksadı. Bir an gerçekten duyup duymadığını düşündü ancak adını seslenen sesi yeniden işittiğinde kendine geldi. Elinde bıçakla temkinli bir şekilde kapının arkasından çıkıp kontrollü adımlarla kendisini salona götürdü. Ortamdaki loş ışık sayesinde az olsa gördüğü siluetler tanıdıktı.
Elindeki bıçak titreyen bedeninde fazlasıyla tezat dursa da sıkıca tutmasıyla devam etti. "Amca?" dediğinde kendisine yaklaşan siluetin yüzü azda olsa netleşti. Yusuf Ali, pamuklara sarınarak büyüttükleri yeğeninin elinden bıçağı aldı ve birkaç metre uzağındaki masanın üzerine fırlatıp Peri'yi kollarının arasına aldı. Barlas ve Ferah, Peri'nin iyi göründüğünden emin olduktan sonra rahat bir nefes aldılar.
"Pamuk perim ben de buradayım. Haberin olsun," dedi Barlas ama Ferah'ın ona attığı bakışlarla susup Yalın'a yanaştı. Kafasına bire tane daha geçirip kolunu ensesinden geçirip başını göğsüne yasladı.
"Ne haber lan İspanyol paça?" Yalın kısılıp kaldığı koldan kendini kurtarmaya çalışırken gözlerini devirip ofladı.
"Amca hâlâ mı ya?" diye söylendiğinde amcasından aldığı "evet," cevabına hiç şaşırmadı.
Onlar bir köşede Yusuf Ali ve Peri bir köşede sarılıp dururken Ferah gözlerini devirip hemen bir adım arkasında duran koruması Cem'e bakıp başıyla kapıyı işaret etti. Cem hiç sorgulamadan evden çıkıp kapıyı kapattı. Ferah kapanan kapıyla yeniden önüne döndü ve
"Hasret gidermeniz bittiyse burada olma amacımızı konuşalım mı?" diyerek tüm bakışları üzerine topladı.
Evin içinde bir sessizlik hakimdi. Yalın ve Peri yan yana oturmuş kendilerine bakan yüzlere ne diyeceklerini kestiremiyorlardı. Yüzleri birbirine döndü. Peri gözlerini kırpıştırırken Yalın göz kırpıp başını salladı ve yeniden önlerine döndüler.
Peri iç çekip "buradaysanız her şeyi biliyorsunuz demektir." dediğinde karşısındaki üçlü, senkronize bir şekilde başlarını salladı.
"Neden buraya geldiniz peki?" diyen Yalın oldu. Kimseden ses çıkmadı. Çıkmasına da gerek yoktu. Neden burada oldukları fazlasıyla belliydi. Hem Yalın ve Peri'yi merak etmişler hem de bu işe bulaşacaklarına kesinlikle karar vermişlerdi.
"Dağhan anlattı." dedi Ferah sadece. Dilinden düşen Dağhan ismi de her şeyi çözdü. Peri sıkıntılı soluklar alıp başını Yalın'a çevirdi. Dağhan böyle bir adımı boşuna atmazdı. Ya yardıma ihtiyaçları vardı ya kendi içlerinde bir güven problemi yaşıyorlardı.
"Her şeyi mi?" diye soran Yalın'dı. Onu cevaplayan ise Yusuf Ali oldu.
"Evet. Kendi açısından bildiği her şeyi. Sizde bir anlatın bakalım!"
Peri iç çekip nefesini birkaç saniye tuttu. Bu işin en başından beri yaşanan olayları, Mersin'e ardından Bulgaristan'a gidişlerini, Arnavutluk'ta olanları. Ablasını, diğerlerini birkaç saniyede aklından geçirip saklaması gereken bir şey olup olmadığına dikkat etti ama Dağhan'ın anlattıklarının ötesinde bir şey bilmiyordu. Kendilerinden sonra neler olduğundan da haberleri yoktu.
Sadece bir konu vardı ki bu konuda emin olamasa da kendi çıkarımları doğrultusunda inanmaması için bir nedeni yoktu. Başını Yusuf Ali'nin oturduğu sandalyeye çevirip " Dağhan'ın anlattıklarından daha fazlası yok. Peki siz İzel ablanın haberi olduğunu biliyor musunuz?" dediğinde o fark edemese de herkes bir an birbirine baktı.
"Siz bunu nereden biliyorsunuz?" dedi Barlas.
"Bilmiyoruz aslında. Peri'nin çıkarımı bu!" Yalın araya girdikten sonra Peri'ye döndü burnunun dibine kadar girip göz kırptı. Minel ve Pera günler önce buraya geldiklerinde aralarında geçen konuşmalardan yapboz parçaları birbirini tamamlamıştı. Ama Minel ve Pera'yı şimdilik bu işe karıştırmalarına gerek yoktu.
"Peri her zamanki gibi doğru çıkarımlar yapmış." dedi Ferah keyifle.
"Öyle. Ablamla pek konuşma şansı bulamadım ama düşününce açıklıkları bulmak zor olmadı. Hepimiz böyle bir işe kalkışsak ilk ablama giderdik. O da eğer ikilemde kalırsa ilk amcama gelir, amcamda bu olayı tüm aileye taşır ve mesele bir şekilde kapanırdı. Ama ablam bizim peşimize tek düşmüş... Cevap tamda buradaydı zaten." Peri sustuktan sonra Yusuf Ali sıkıntılı nefesler alıp verdi. Ağrımaya başlayan başını sert hareketlerle ovalayıp boğazını temizledi. Peri dudağında düşmek üzere olan bir gülüşle konuşmaya devam etti.
"Ablam ne yaptı ne etti geldi buraya seninle konuşmaya ama karşısına İzel abla çıktı. Artık neyle neden ve nasıl ablamı ikna etti bilinmez ama ablam bir başına hiç tanımadığı bir adamla peşimize düştü."
"Şu an tartışmamız gereken şey bu değil Peri. Bundan sonra ne olacak nasıl hareket edeceğiz onu düşünmeliyiz," dedi Yusuf Ali mahcubiyetle lakin bu Peri'de bir etki yaratmadı. Üstüne omzunda kendini belli etmeye başlayan sızılar gözünün önüne vurulduğunda ablasının çırpınışlarını getirince diline hakim olamadı.
"Doğru. Sen karını koruma eforunu ailemizin karşısında harcamalısın. Ya da zahmet etme ablam yine geçer hepimizin önüne alır tüm darbeleri. Senin güzel karında iki ağlar ve susar sonra yaptığı yanına kar kalır. Üzgünüm ablam kadar Pollyanna olamıyorum!" dedi. Sesindeki öfke elle tutulur cinstendi ve karşısındaki kimsenin ona verebileceği bir cevap yoktu. Bunca zamanda görülen, yaşanılan onca olayın arkasında Peri'nin her zaman göremeyen gözleriyle gördüğü gerçekler de saklıydı.
Kimseden ses çıkmazken Peri bir kez daha dudaklarını araladı ve "eee babam biliyor mu?" dedi.
"Biliyor ama merak etme vurulduğunu ve burada olduğunu söylemedik." Peri, Ferah'a başını çevirip aşağı yukarı salladı.
"Peki o zaman asıl soruya gelelim. Şimdi ne yapacağız?" diyerek asıl soruyu bire kere daha gündeme getirdi Yalın.
Kısa kısa yaşanan bakışmaların ardından Ferah boğazını temizledi. Aklında dolanan fikriler, endişeleri ve diğer her şeyi geride bırakıp her zaman yaptığı gibi hiç gocunmadan öne çıktı. Bakışlarını Barlas ve Yusuf Ali'de gezdirip onlarında onayını aldı. Dün gece sabaha kadar konuşulanları şimdilik kendilerine saklayıp Dağhan'la konuştuğundan beri aklında olan o şeyi dudaklarının arasından yavaşça bıraktı.
"Madem böyle bir yola baş koydunuz bize de en önde savaşmak düşer." dedikten sonra derin nefes daha aldı. Üst üste attığı bacaklarını ayırıp yaslandığı yerden doğrulup dirseklerini bacaklarına yaslayıp ellerini bacak arasında kavuşturdu ve hikayenin tüm gidişatını değiştirecek olan o cümleyi kurdu.
"Bu savaş tüm aileye bir şekilde yayılacak ve haliyle kıyamet kopacak..." dedikten sonra bakışlarını bir Yalın'da bir Peri'de gezdirip sinsi bir bakışla gülümsedi ve cümlesinin geri kalanını da dudaklarının arasından serbest bıraktı.
" Kıyamet kopmadan önce birkaç tane oyuncu değişikliği yaşanacak o kadar!"
Bazı kelimelerin anlamı, taşıdığı anlamdan daha farklı olurdu.
Bazı cümleler ne doğru anda söylense de bazen cümle içindeki kelimeler oyunbozanlık yapardı.
Ferah'ın dudakları arasından kırk kararda tartılarak firar eden kelimeler özgür kılındıkları yeryüzünde tutunamadan sağa sola savrulup altüst olurken dünyayı da tersine çevireceklerinden bir haberlerdi.
* * *
Holaaaaaaaa
Vallahi billahi bölümü okudunuz hayal meyal değildi.
Çok ama çok gecikerek bölüm geldiğinin ben de farkındayım. AM size burada neden gecikti şöyle gecikti safsatalarını anlatmayacağım. Bölüm aralarını söz daha kısa tutmaya çabalayacağım.
Şimdi gelelim bölüme.
"İzel ve Yusuf Ali ile hızlı bir giriş yaptık. Bu ikiliyi, ilişkilerini nasıl buldunuz?
Yusuf Ali?
İzel?
Bu bölüm Barlas'ta hayatımıza girmiş bulundu. Kendisi benim favorilerimdendir benden demesi. Beklentiniz büyük olabilir.
Bölümü yazarken karakterlerden bağımsız kendimi Aden'e bölüm yazıyormuş gibi hissettim. Tuhaftı benim için.
Gel gelelim son kısma.
Yalın ve Peri'yi uzun bir aradan sonra okuduk.
Bu ikili hakkında neler düşünüyorsunuz bakalım?
Aden ve Yusuf'un tüm civcivleri benim en en en canımın içleri ama Peri ablasından ve kız kardeşinden de bir tık farklı değil mi? Onda Zümrüt ve Filiz karışımı bir vibe alıyorum Allah yardımcımız olsun.
Gelelim Ferah'a. Son sözü söyledi ve böylelikle aslında satranç tahtasındaki birden fazla taşın el değiştireceğini belli etti. Bu konuşmanın devamında neler olacağını 11. bölümde okuyacağız.
Yeni bölümde görüşmek üzere..
Öpüldünüz. 😘
Yorumlar