GÜLLERİN AĞITI 2. ENGEBELİ YOLLAR

 Selamlar,

Herkese yeni bölümden merhaba.

Güllerin Ağıtı, Aden adlı hikayemin devamı niteliğindedir ancak bağımsızda okunabilir. Lakin fazla karakter olduğundan size ilk olarak Aden'i okumanızı tavsiye ederim.

Aşağıda hem Aden evreninin hem de Güllerin Ağıtı evreninin soyağacı yer almaktadır. İnceleyip kim kimdir anladıktan sonra bölümü okuyabilirsiniz.

1. ADEN EVRENİ

 ADEN EVRENİ

2. GÜLLERİN AĞITI EVRENİ


OYLARINIZI VE BOL BOL SATIR ARASI YORUMLARINIZI BEKLİYORUM

OYLARINIZI VE BOL BOL SATIR ARASI YORUMLARINIZI BEKLİYORUM. BÖLÜN SONUNDA BULUŞALIM.

MÜZİK DİNLEYEREK OKUMAYI SEVENLER İÇİN BELİRTMEK İSTERİM Kİ İZZAMUZZIC CHANGES BENİM İÇİN BU HİKAYENİN JENERİĞİDİR. BU PARÇAYI DİNLEYEREK OKUYABİLİRSİNİZ.

BÖLÜMLER YAZILDIKÇA GELECEKTİR!

KEYİFLİ OKUMALAR

24.02.2024 (wattpad yayın tarihi)

 GÜLLERİN AĞITI 2

 GÜLLERİN AĞITI 2. BÖLÜM

"ENGEBELİ YOLLAR"

En büyük yaralar güvenden açılır,

Tüm ihanetler sadakatle başlar

Ve;

Ölüm yaşamdan doğardı...

BİLİNMEYEN ZAMANDA ESKİR BİR HATIRA

Simge özenle hazırladığı tabakları masaya yerleştirip  ellerini birbirine kavuşturdu ve eserine gururla baktı.  Mutfakla pek haşır neşir olan bir kadın değildi ama söz konusu ikizleriyse adeta bir aşçı gibi özenerek bir şeyler hazırlıyordu.  Ellerini birbirine çarpıp mutfaktan çıktı ve ikizlerinin odasına ilerledi. Kapısı açık olan odaya sessiz adımlarla girip pencereye ilerledi ve uzun güneşliği çekip odayı güneşle doldurdu. Pencereyi de açtıktan sonra  çocuklarına döndü.

İkizlerin kendi yatakları da olsa her sabah bu manzara ile karşılaşıyordu. Dünya kendi yatağında değil ikizi Uzay'ın yatağındaydı. Bir keresinde gördüğü rüyadan korkup uyanmış, anne ve babasının yanına gitmek yerine kardeşi Uzay onu yanına çağırınca birlikte uyumuşlar  ve bunu huy edinmişlerdi. 

Simge yatağın kenarına oturup birbirine sokulmuş huzurla uyuyan çocuklarını bir süre izledikten sonra ikisini de kocaman öpücüklerle uyandırdı. Dünya anında gözlerini açarken Uzay esneyip diğer tarafa döndü. 

"Düdaydın annecim," Simge kızını kucağına çekip yatırdı ve yanaklarını öpüp "günaydın bebeğim. Koş bakalım banyoya bende kardeşini alıp geliyorum," Dünya başını sallayıp annesinin kucağından indi ve paytak paytak koşarak banyoya gitti. 

Simge, kızı odadan çıkınca oğluna döndü.  Uzay'ın sarı saçlarını okşayıp boynundan öptükten sonra acıtmamaya dikkat ederek göz kapağını yukarı doğru çekti. Uzay her sabah oynadıkları bu oyunla güldü. Başını iyice yastığına gömüp annesinden kaçmak istedi ama bu oyunu oynamakta çok hoşuna gidiyordu. 

"Uzay Bey uyanın artık sabah oldu," Simge söylediği her kelimede oğlunun göz kapağını parmağı ile hareket ettiriyordu. Uzay'ın kıkırtılarını işitince yüzünü oğlunun yüzüne yaklaştırıp kirpiklerini  yanağına sürttü. 

"Gün gün anneciğim," diyerek annesine döndü Uzay. Esneyip yanağını kaşıdıktan sonra annesine sokulup yüzünü boynuna yasladı. Simge yanağını oğlunun başına yaslayıp onu kucakladı ve yataktan kalktı. 

Banyoya girdiğinde kızını alçak taburesinin üzerinde dişlerini fırçalarken görünce güldü.  Yanına varıp  uzun açık kumral saçlarından öpüp oğlunun uyanması için yüzünü yıkadı ve onu kardeşinin yanına bıraktı. 

Banyo dolabından kızının ve oğlunun taraklarını alıp yeniden yanlarına ilerledi. Aynada kendisini izleyen çocuklarına göz kırpıp " kaç yıl olmadı saymadım köyden göçeli," diyerek şarkı söylemeye başladığında ikizler canlı çığlıklarıyla güldüler ve annelerine eşlik etmeye başladılar. 

Simge hem  şarkı söylüyor hem de  ikizlerinin saçlarını tarayıp düzeltiyordu. İşi bittiğinde geri çekilip birbirileriyle cilveleşerek şarkıyı söyleyen çocuklarını izlemeye daldı. Dünya elinde tarağı aynada poz keserken Uzay dans edip zıplayarak şarkıyı söylüyordu.  Şarkının nakaratına geldiklerinde birbirilerine dönüp el ele tutuşarak "arkadaşım eş arkadaşım şek arkadaşım eşek!"  diyorlardı. 

Simge huzurla ikizleri izlerken beline sarılan kollarla bir an sıçrasa da aynadan göz göze geldiği  gözlerle yüzündeki gülüşü daha da büyüdü.  Kocasının kolları  arasında dönüp kollarını boynuna sardı. 

"Kocacığım, erkencisiniz." Baran bakışlarını karısının yüzünde dolandırıp çocuklarına göz attı.  Canından öte sevdiği iki evladı tamamen ortamdan soyutlanmıştı. Çapkın sırıtışı yüzüne yerleşip karısının dudaklarından küçük bir  buse çaldı. 

"Öyle oldu kumralım. Etrafımı birden şen  kahkahalar sarınca bende keyifle uyandım,"  Simge kıkırdayıp omzunun üzerinden çocuklara baktı. Baran da fırsattan istifade gözleri önüne serilen bembeyaz tene sokulup müptelası olduğu kokuyu ciğerlerine doldurup dudaklarını bastırdı. 

"Baran," Baran karısının nazlı serzenişine güldü. Başını gerçi çekip karısının kısa kumral saçları okşadı,  omzundan öpüp çocuklarına ilerledi ve ikisini aynı anda kucakladı. Önce kızını sonra oğlunu öpüp karısına göz kırptı ve çocuklarının söylediği  Arkadaşım Eşek şarkısına eşlik ederek banyodan çıkıp mutfağa ilerledi. Çocuklarını sandalyelerine yerleştirip saçlarını okşadıktan sonra yanlarına gelen karısını baştan aşağı süzüp ıslık çaldı. 

"Serseri," Simge kocasına havadan öpücük atıp çocuklarının sütünü bardaklara koyup çayları da doldurduktan sonra masaya taşıyıp yerinde oturdu. Baran çoktan çocukların tabaklarını doldurduğundan  kendi tabağına bir şeyler aldı. 

"Baba denize didelim mi?"  Baran kızına gülümseyerek bakıp karısına döndü ve başını gidelim mi dercesine salladı. Simge gözlerini kapatıp açtığında kızına tekrar bakıp minik yüzünü avuçlayıp burnunun ucundan öptü.

"Didelim dünyalar güzelim,"  dediğinde bacağına tekme yedi.  Karısına baktığında karşılaştığı imalı bakışlarla gözlerini devirmek istese de yapmadı. 

"Baran, canım kocam doğru konuş lütfen,"  Baran başını sallayıp kızına döndü ve "gidelim dünyalar güzelim." dedi.

"Yayaysın!" Baran karısına dönüp gülerek kızını işaret edince Simge tatlı tatlı gülümseyip çatını kocasına salladı. Onlar karı koca birbirilerine bakışlar atarken Uzay ikizine dönüp omzunu dürtükledi.

"Dünya'm denize gidince hep yüzme tamam mı oyunda oynayalım," Dünya ellerini ağzına kapatarak gülüp ikizine baktı. 

"Damam damam üzülme kumdan daleler yaparız," dedi Dünya.

  Uzay "oh be," dedikten sonra gülerek ikizinin yanağını sıktı. Kardeşi kendisi gibi kelimeleri düzgün telaffuz edemiyor ve böyle konuşunca çok tatlı oluyordu. 

Öğlene doğru son zamanlarda keşfettikleri sakin  koya geldiklerinde çocuklar arabadan indikleri gibi denize koştular. Simge arkalarından bağırdığında denize girmeden durup kıyıda iskelenin hemen yanında yan yana yana dizilmiş kütüklerin önünde  anne ve babalarını beklediler. 

Baran ve Simge ellerinde çanta ve sepetle kumsala vardıklarında Baran tüm yükü yüklenip karısını ikizlerinin yanına yolladı ve kendilerine bir yer seçip ince halıyı serdikten sonra büyük minderleri dört yana bıraktı. 

"Suda doğururken bu kadar su aşığı olabileceklerini düşünmemiştim. Kızımızın deniz kızından oğlumuzun da köpek balığından farkı yok sevgilim," Baran yanına söylenerek gelen karısına gür bir kahkaha attı. Kahkahası o kadar yüksekti ki ıssız koyda yankılanıyordu. 

"Aşkım kızımız deniz kızı da oğlumuz neden köpek balığı?" Simge cevap olarak sadece kocasına baktığında Baran bir kez daha kahkahalarla güldü. Dünya sakin, gürültüsüz, uyumlu bir çocukken oğlu tam bir serseri, yaramaz, hiperaktif ve uslanmazdı. Ve sadece dört yaşındaydılar...

"Haksız mıyım ama?" dedi, Simge bozulan sinirleriyle gülerken.

"Haklısın karım haklısın tabii. Eh, halalarına çekmişler. Dünya'm tam olarak Aden halası, Uzay'ım da Güneş halası..." Simge kocasının sözlerine gülüp alt dudağını ısırdı. Başını sağa sola sallayarak minderlerden bir tanesine oturup piknik sepetini yanına çekti.

"Kocacığım, Güneş ona köpek balığı dediğini duymaz umarım. Dul kalmak için çok gencim,"  Baran bir an duraksadı. Karısına baktı, çocuklarına baktı. Güneş'i düşündükten sonra irkildi.

"Kumralım, çocuklarıma deniz kızı ve köpek balığı dediğim ikimizin arasında tamam mı?  Sakın gün güzelime yetiştirme. Özel hayatın gizliliğini ihlal etmeyelim lütfen!"

"Bana bak savcı bozuntusu  seni çok pis döverim,"  Baran sırıtarak Simge'nin yanına oturup üzerine doğru eğildi.

"Dövsene güzelim ben çok memnun kalırım şahsen," Simge ağzı açık kalmış bir şekilde kocasına bakarken birden kucaklarına atlayan ikizlerle neye uğradığını şaşırdı. Dünya ıslak mayosuna aldırmadan annesine sarılırken Uzay babasının sırtına atlamış başını sallayarak saçındaki tüm deniz suyunu etrafa saçıyordu. 

 Baran sırtındaki oğlunu kucağına çekip halının üzerine yatırdıktan sonra onu gıdıklamaya başlayınca Dünya sıranın kendisine geldiğini anlayıp kaçmak için hareketlendi ancak Simge kızını tutup kardeşinin yanına uzandırdı. 

İkizler anne ve babaları tarafından hunharca  gıdıklandıklarında gökyüzü ve yeryüzüne mutlulukla çağlayan kahkahaların izleri siniyordu...

21 EYLÜL 01:21 / BULGARİSTAN

Akıp giden yollar engebeliydi. Sık ağaçların arasında uzanan patika yolda ıssızlığın içinde kaybolurcasına ilerleyen iki arabada da kimseden ses çıkmıyordu. Ruhlarına işleyen karamsarlığı hiçbiri yansıtmak istemiyordu lakin tedirginlikler ve endişeler o kadar kolay saklanmıyordu.

Uzay, dikiz aynasından arkaya baktı. Dağhan sağ tarafta Hayat ise sol tarafta oturuyordu. İkisi de dışarı izliyordu. Önüne dönmeden önce arkadan gelen arabaya göz attı. Aralarında saatlerdir hiç şaşmayan belirli bir mesafe vardı.

"On dakika gösteriyor," Uzay yan gözlerle Ekim'e baktı. Kucağındaki tabletten haritayı inceliyordu.

"Temiz mi?" Uzay'ın sorduğu soruya ukala bir bilmişlikle tepki verdi Ekim. Kıvrık kirpiklerini kırpıştırarak bakışlarını hemen yanında oturan Uzay'a çevirdi.

"Temiz. Kurt biz araziye girdiğimiz an ayrılacak," Uzay başını sallayıp bakışlarını tekrar yola çevirdi.

"Kurt kim?" Dağhan'ın sorduğu soruyla öndeki ikili bir süre birbirilerine baktıktan sonra Uzay sessizliği tercih ederken Ekim hafifçe arkasına dönüp Dağhan'a baktı.

"Mıntıkacımız olarak düşünebilirsin." Dağhan anbean çatılan kaşlarını ve şüpheci bakışlarını gizleyemedi. Genç kadın karşısındaki adamın bakışlarından rahatsız olunca önüne dönüp burnunun üzerini kaşıdı ve bir süre Uzay'ın yüzünü izledi.

Uzay, Ekim'in yıllardır tanıdığı birisiydi. Onu tanıyor, güveniyor ve seviyordu. Ancak henüz on beş gündür tanıdığı kuzenleri hakkında aynı hislere sahip olmak zordu. Hemen arkasında oturan Dağhan en gergin ve atik olanlarıydı. Dağhan'ın yanında oturan Hayat ise aralarındaki en yapıcı olan taraftı ancak Ekim genç adamın içinde saklı tuttuğu bir deli olduğunu hemen fark etmişti.

Ekim'e göre en açık sözlü ve lafını esirgemeyen kişi Yalın'dı. Andre Alp ise tam bir muammaydı. Uzay kadar zeki ve kurnaz olduğu belliydi ancak gerçek anlamda kara kutuydu. Hepsi birbirinden çok farklı ama aynıydılar. Hepsi öfkeli, agresif, gıcık ve Uzay'ın aksine uyumsuzdu. Özellikle Peri denilen o bembeyaz kadından asla hoşlanmamıştı. Ön yargılı olmayı sevmiyordu lakin Peri'yi gördüğünden beri düşündüğü tek şey çok şımarık olduğuydu.

Ekim, burnundan sessiz bir nefes alıp alaylı bir gülüşle başını sağa sola salladı. Peri diğerlerinin aksine baş ağrıtan cinste suskundu. On beş gün boyunca sessizliğe gömülmüş, kimseyle diyalog kurmamıştı. Kolları sürekli göğsünde bağlı, başı ve çenesi daima dik gözleri ise hep açıktı. Uyuduğu bir zaman dilimi hatırlamıyordu.

"Beş dakika," Ekim dalıp gittiği düşüncelerden Uzay'ın sesiyle sıyrıldı. Kolundaki saate bakıp kucağında duran tableti yeniden açtı ve haritadan işaretledikleri konumu kontrol etti. Mesafe beş dakika gösteriyordu.

"Kurt'a haber veriyorum," deyip akıllı saatinden Kurt'u arayıp beş dakikalık yolun kaldığını bildirdi ve kapadı.

Uzay, yanında aniden sessizleşen kıza göz attı. Ekim susan bir kadın değildi. Sürekli konuşur, fikrini söyler, boş boş çene çalardı. Çocuklardan çekiniyor herhalde diye düşünüp çok takılmadan yola baktı.

Beş dakika hızlıca geçip giderken iki araba, etrafı çitlerle ve dikenli tellerle çevrilmiş küçük bir dağ evinin önünde durdu. Önde duran arabadan ilk inen Dağhan oldu. Onun peşinden diğerleri inerken diğer araçtan da herkes indi.

"Burası mı?" diye soran Yalın'dı. Durduğu yerde karanlığı aldırmadan etrafını inceledi. Kuş uçmaz kervan geçmez sözünün ne anlama geldiğini şimdi daha iyi anlıyordu.

"Evet," diyerek onu cevaplayan Ekin oldu.

"Allah'ın unuttuğu bir yerde ne bok halledeceğiz biri hemen şu anda anlatmak ister mi?" Yalın'ın agresif çıkan sesiyle bazılarından oflamalar yükseldi.

"Tanrı'nın unuttuğu tek şey burası değil neyse ki," diye homurdanan Andre'ydi.

Yalın bir zamanlar en yakın dostu olan adama baktı. Ellerini pantolonun cebine sıkıştırmış boş bakışlarıyla karşısındaki evi inceliyordu. İki adım ötesindeyse Peri duruyordu. Aynı gün doğduğu, hep elini tuttuğu kan bağıyla olmasa da can bağıyla kardeşi olan pamuğu kollarını göğsünde bağlamış titreyen bakışlarıyla dümdüz önüne bakıyordu. Onunla eskisi gibi olmamak Yalın'ın canını çok yakıyordu.

Uzay evde dolanan bakışlarını hemen yanında duran Ekin'e çevirdi. "Ben önden bir bakayım ne olur ne olmaz," dediğinde Ekin başını salladı. Uzay iki adım atmıştı ki Dağhan peşine takıldı ve "bende geliyorum," dedi. İkisi evi kontrol etmek için ilerlerken geride kalanlar bakışlarını birbirinden kaçırarak sessizlik içinde beklemeye başladılar.

Peri yanan gözlerini ovalayıp gözlerini etrafındaki zifiri karanlıkta dolandırdı. Arabaların farları yanmadığından ortam tamamen karanlığa gömülmüştü ve görüşü tamamen kısıtlanmıştı. Karanlığa alışıktı ancak tanımadığı bir yerde ister istemez geriliyordu. Yanında, doğduğu ilk andan beri onunla olan insanlar vardı ancak hissettiği yabancılık ona ağır geliyordu. Ofladı, yanan gözlerini yeniden ovalayıp başını omuzuna doğru yatırdığında izlenildiğini hissetti. Başını dikleştirip gözlerini kırpıştırarak karşısına baktı ancak zaten az gören gözleri bu karanlıkta tamamen kördü.

"Temiz, geçebiliriz!"

Uzay'ın talimatıyla herkes hareketlendi ancak Peri olduğu yerde durup elini hemen önündeki arabaya yasladı. Lenslerini takmadığı için kendisine kızdı. Taksaydı en azından önünü görebilir küçük adımlarla ilerleyebilirdi. Lakin yabancısı olduğu bu karanlık yerde tüm yön duygusunu kaybetmişti ve dört bir yanından gelen sesler kulaklarının da yön duygusunu şaşırtıyordu. Uzaklaşan adım sesleriyle iç çekip elini arabanın yüzeyinden kaldırmadan bir adım attı sonra bir adım daha derken arabanın önüne geldi ve eli boşluğa düştü.

Seslerin solundan geldiğini ayırt edebildiğinde soluna doğru döndü ve ellerini çok yükseltmeden önüne doğru uzatıp adım atmaya devam etti. Gerginlikle yürümeye devam ederken hissettiği yalnızlıkla gözleri doldu.

Eskiden olsa Dünya hemen yanında olup koluna girer ve onu bu çaresizlikten kurtarırdı. Yalın onu sırtına alır Peri ise Yalın'ın gözlerini kapatarak bu durumu bir oyuna çevirirdi. Diğerleri Peri'yi bu karanlık yolda asla arkalarında bırakmazlardı. Ama eskidendi her şey... Şimdi bu karanlık yolda Peri tek başına doğru yolu bulmaya çalışıyor diğerleri ise Peri'ye yaklaşmaktan çekindikleri için uzaktan izliyorlardı. Fakat hepsi tetikteydi. Peri takılsa düşmemesi için aynı anda koşacak, yönünü kaybetse düzeltmek için hepsi seslenecekti ama Peri takılmadı, yönünü kaybetmedi. Dağ evinin yolunu tamamlayıp eşikte durdu.

"Peri," diye seslenen Ekin oldu. Eve girmiş dakikalar geçtiği halde Uzay ve diğerlerinin gelmediğini görünce meraklanıp kapının önüne çıkınca çocukların eve yürüyen Peri'yi izlediklerini görünce olayı anlamıştı.

"Kusura bakma, elektrik henüz aktif olmadığı için ışıklar açık değil... Önünde çıkman gereken üç basamak var, yardım ister misin?" Ekin susar susmaz Peri önündeki üç basamağı çıkıp hiçbir şey demeden kalabalığın ortasından yürümeye devam edip eve girdi.

"Dümdüz ilerle. Yaklaşık yarım metre ilerde bir koltuk var," Peri hemen arkasında konuşan Ekin'e doğru başını çevirdiğinde yüzüne vuran sıcak nefesle başını hemen önüne çevirdi ve iki adım atarak arkasındaki adamdan uzaklaştı. Uzun ama sakin adımlar atarak kastedilen koltuğa vardığında rahat bir nefes alıp oturdu.

"Ekin hallet şu elektriği artık," Ekim'in huysuz sesiyle gözlerini devirdi Ekin. Evden çıkıp arka tarafa ilerledi ve elektrik paneline yöneldi.

Saniyeler sonra ışıklar yandığında hepsi gözlerini kısıp ışığa alışmaya çalıştı. Peri ise yanan gözlerini kapatıp sakinleştirdi. Yanına çöken ağırlıkla beyaz kirpiklerini kırpıştırarak gözlerini araladı ve yanına baktı. Gözleri kim olduğunu seçemese de kokusundan hemen tanıdı. Yalın'dı.

"Aç mısınız?" Ekin'in sorduğu soruya kimse cevap vermeyince Ekin dudak büküp ensesini ovaladı. "O zaman uyuyalım. Yorgunuz hepimiz. Sabah yolumuza bakarız," dedi. Bu sefer herkes onu onaylayınca bakışları Peri'ye kaydı. Beyaz, kıvırcık saçları kabarmıştı. Yorgun bakan gözleri öylece yeri izliyordu. Gözaltları ise onu ilk gördüğü günden bugüne daha da morarmıştı. Aslında normal karşılayabileceği bir morarmaydı ancak kızın teni o kadar beyazdı ki herhangi bir renk bu beyazlıkta aşırıya kaçıyordu. Ekin gözlerini Peri'den kaçırıp kardeşine ardından Uzay'a çevirdi.

"Evde tek bir yatak var. Asma katta. Kızlar orada yatsın biz bakarız çaresine," dediğinde erkeklerden onay mırıldanmaları çıktı ancak ikizi Ekim anında itiraz etti.

"Ben zaten iki kişi uyuyamayan bir insanım Ekin. Tanımadığım birisiyle asla uyuyamam," Ekin ikizine uyarı dolu bakışlar atınca Ekim gözlerini devirip bakışlarını Peri'ye çevirdi.

"Kusura bakma Peri, yatağı seninle paylaşamayacağım. Hem sen pek uyuyan biri değilsin zaten sorun olmaz değil mi?" Ekim üzerindeki hissettiği sinirli bakışları aldırmadan yüzüne bir tebessüm yerleştirdi.

Peri ise oturduğu koltuktan kalktı. Çaprazındaki tekli koltukta bacak bacak üstüne atarak oturmuş Ekim'e meydan okuyan bakışları birkaç saniye baktıktan sonra önüne dönüp asma kata çıkan merdivenlere yavaş ama emin adımlarla ilerledi. Mesele yatakta uyumak değildi. Kızın tavrına ayar olmuştu.

"Hey, ben yatacağım yatakta!" arkasından bağıran Ekim'e ortağa parmağını kaldırıp yoluna devam etti.

Ekim'in arkasından bağırışlarını duymazdan gelip merdivenleri çıktı. Yatağa ilerledi. Oturmadan önce yatağa doğru eğilip nevresimi kokladı. Burnuna dolan temiz deterjan kokusuyla rahat bir nefes alıp usulca yatağa oturdu. Ayağındaki spor ayakkabılarını çıkarıp bedenini yatağa bıraktı. Yanan gözlerini usulca kapattığında şakaklarına doğru iki damla yaş süzüldü.

"Peri..."

Peri, gözlerini aralatıp uzandığı yataktan doğrulup başını sağına çevirdi. Yalın elinde tuttuğu çantayla yanına gelip çantayı yatağın köşesine bıraktı ve çekinerek yanına oturdu. "Üzerini değiştirmek istersin belki diye düşündüm, göz damlalarını kullanmadan da uyuma, kurumasın..."

"Sağ ol," demekle yetindi Peri. İstemeden kırgın çıkan sesiyle kendine kızdı.

"Rica ederim, bir şey olursa aşağıdayız." der demez ayaklandı Yalın.

Peri uzaklaşan adım seslerini işitince "Yalın," diye seslendi ama devam edemedi. Yalın'ın durup kendisine baktığını fark edince "yok bir şey," dedi ve yatağın kenarında duran çantayı aldı. Uzaklaşan adım sesleriyle nefesini gürültüyle bırakıp başını çantasına gömüp daha fazla tutamadığı gözyaşlarını sessizce özgürlüğe kavuşturdu.

Yalın aşağı indiğinde tüm bakışlar ona döndü. Yalın ise gergin bakışlarını hiç hazzetmediği kadına çevirdi. Günlerdir Peri'ye üstü kapalı olduğunu sanarak laflar dokunduruyordu. Oturmaktan vazgeçip Ekim'e ilerledi ve tam önünde durdu. Ekim ise karşısında dikilen adama başını sallayarak tepki verdi.

Yalın dilini ısırıp boğazını temizledi. Ekim'deki bakışlarını ikizi Ekin'e çevirip parmağını sallayarak "kardeşini uyar! Peri'ye bulaşmasın. Bu tavırları devam ederse ben uyaracağım! Haberin olsun diye söylüyorum ben uyarırsam ağlatırım!" dedi.

Ekin yaslandığı duvardan sıyrılıp Yalın'a ilerledi. Ellerini belinin arkasında kavuşturup sert bir tavırla "sen kimi ağlatıyorsun oğlum hayırdır?" dediğinde Yalın alayla güldü.

"Kardeşini uyar! Anladın?" Ekin, Yalın'ın kendisini ciddiye almayışına öfkeyle güldü.

"Anlamadım anlatsana bir daha," Ekin'in cevabı Yalın'ı güldürdü. Çenesini kaşıyıp önünde dikilen adama alayla baktı.

"Kardeşin bir daha Peri'ye laf atar, bulaşır ise onu ağlatırım! Şimdi anladın mı?"

Ekin, Yalın'ın yakasına yapıştığında Dağhan ayaklanıp hızlıca aralarına girdi ve Ekin'i ittirerek Yalın'dan uzaklaştırdı. Hayat ve Andre de ayaklanıp Yalın'ın arkasında durduğunda Ekin karşısında dikilen adamlara alayla baktı.

"Uzatmayın!" konuşan Dağhan'dı. İki ortasında durmuş bir elini Yalın'ın göğsüne yaslamış diğer eli havadaydı.

"Kuzenine söyle bir daha kardeşimle muhatap olursa onu ağlatırım!" dedi Ekin.

"Ağlatsana lan, ağlat hadi!" dedi ve Ekin'e doğru atıldı Yalın.

Ekim ise oturduğu koltukta keyifle arkasına yaslanıp kendisi için yaşanan kaosu izliyordu. Ekin onu her daim korurdu. Bunun farkındalığıyla rahatça gülümseyip uzun saçlarının uçlarıyla oynamaya başladı.

"Ne oluyor?" Uzay elindeki çantaları bırakıp koşar adımlarla ayakta durmuş birbirilerine her an saldıracakmış gibi duran adamlara baktı. Yalın ve Ekin karşı karşıyaydı. Dağhan aralarında tampon bölge görevini görürken Hayat ve Andre Yalın'ın hemen arkasındaydı. Yanlarına ilerlerken gözü Ekim'e takıldı. Yüzündeki o ifadeyi iyi tanıyordu. Anlaşılan Ekim yine ortalığı karıştırmıştı.

"Uzaklaşın birbirinizden," diyerek aralarına girdi ve Ekin'in bir adım önünde durdu. Onun durduğu yeri gören Yalın ve diğerlerinin yüzünde ise kısa bir an şaşkınlık belirdi. Uzay, bir başkası için karşılarında duruyordu.

"Uzay," dedi Yalın ve sert bakışlarını karşısında duran kardeş saydığı adama dikti.

"Arkadaşlarını uyar. Özellikle şu kızı uyar bir daha sakın Peri'ye laf etmesin," dedikten sonra son kez Ekin'e bakıp hızlı adımlarla yanlarından uzaklaştı ve merdivenlere ilerleyip asma kattaki Peri'nin yanına çıktı.

Peri yatağın kenarında oturmuş başını yüzü gözükmeyecek şekilde kucağındaki çantaya yaslamıştı. Usulca yanına gidip seslendi ama Peri'den bir tepki alamadı. Omzuna dokunmak istedi ancak çekindi. Peri'ye tekrar seslendiğinde yine tepki alamadı. Bir adım atıp yatağa ulaştı. Usulca Peri'nin yanına oturup titreyen eliyle Peri'ye dokunduğunda geriye doğru düşen bedeni anında kavradı. Peri'nin yüzüne baktığında gördüğü kapalı gözlerle ilk başta gerilse de duyduğu düzenli nefeslerle rahatlayıp Peri'yi yavaşça yatağa yatırdı. Günlerdir uyumadığı için derin bir uykuya daldığının farkında olduğundan ses etmemeye çalışarak yataktan kalktı. Peri'nin üzerini örtüp çantayı yere indirdi.

"Yalın?" Yalın başını aniden kaldırıp kendisine seslenen Hayat'a baktı. Merdivenlerin başında durmuş içeri girip girmemek arasında gidip geliyordu.

"Şttt, uyuyor!" Hayat başını sallayıp usul adımlarla Yalın'ın yanına gidip Peri'ye baktı. Uzun kıvırcık saçları yüzünü düşmüş bazı tutamları kirpiklerine takılmıştı.

"Aden halam uyku ilaçlarının bile işe yaramadığından bahsetmişti," dedi Hayat.

"Günlerdir gözünü kırpmadı. Sızıp kalması çok normal," Hayat, Yalın'ın dediğine güldü.

"Kaç gün uyur sence? Son rekoru dört gündü," Yalın burukça gülümsedi. Peri eskiden tam bir uyku arsızıydı. En sevdiği şey uyumaktı. Yatağından çıkmak istemez, çantasında yastığı ile yaşardı. Dünya'nın ölümünden sonra stres bozukluğu ve uyku problemleri başlamıştı.

"Umarım bir saatte olsa uyuyabilir," dediğinde Hayat üzgünce başını salladı.

Kısa süre sessizce durup Peri'yi izledikten sonra aşağı indiler. Ekim oturduğu tekli koltukta uyuyor, Ekin ile Uzay masada oturmuş bir şeyler konuşuyordu. Andre ikili kanepede uzanırken Dağhan yerdeydi. Başını yastık niyetine kullandığı çantasına yaslamış sol kolunu yüzüne koymuştu. Hayat, Andre'nin yanına giderken Yalın masada oturan Ekin ve Uzay'a baktı. Sıkıntıya soluklanıp yanlarına ilerledi.

Uzay'ın yanındaki sandalyeyi çekip oturdu. Dümdüz bakışlarla Ekin'e bakıp "açık olacağım, söz konusu Peri ise ben durmam. Hiçbir zaman durmadım, durmam. O yüzden kardeşine mukayyet ol. Belli ki uzun süre bir arada olacağız. Ne siz üzülün ne biz. Ortak paydamız Uzay, onu da arada bırakmayalım!"

Sözlerini söyledikten sonra oturduğu gibi masadan kalkıp boş bulduğu bir yere oturdu. Ekin ise onun arkasından bir süre baktıktan sonra bakışlarını Uzay'a çevirdi. Burada olmasının tek nedeni karşısındaki adamdı. Uzay'a bir can borcu vardı ancak bunun ötesinde Uzay ona arkadaşlığı, dostluğu öğreten bir adamdı. Uzay onun dostuydu... Onunla ilgili bir sorunu yoktu asla olmazdı da fakat diğerleri fazla can sıkıcı tiplerdi.

"Bunlar hep böyle tuhaf mı?" dedi Ekin.

Uzay kendini tutamadan  neşeden uzak bir tonda sessizce kıkırdadı ve "tuhaf mı?" dedi ardından başını sağa sola sallayıp "dostum, bizim aileye mensup olup normal olanını görmen mucize olurdu," ailesi aklına düşünce yüzündeki yarım gülüş soldu... Ekin ona şaşkın şaşkın bakarken  masadan kalktı. Salona ilerleyecekken tüm koltukların dolu olduğunu gördü. Andre bir koltuğu tek başına işgal etmiş, Hayat ve Yaşın aynı koltukta oturuyordu. Dağhan ise yerdeydi. Onlarda son kez gözlerini gezdirip başını asma kata doğru kaldırdı. Peri'yi merak ediyordu. İyi olmadığını duymuştu ancak iyi olmadığını görmek daha farklı daha ağır hissettiriyordu.

"Uyuyor. Çıkma yanına uyanmasın," Uzay, Yalın'a gözlerini devirerek bakıp merdivenlere ilerledi.

"Uzay!" Yalın'ı duymazdan gelip merdivenlerden çıkıp yatakta uyuyan Peri'nin yanına yaklaştı. Peri bir eli yanağının altında, saçları yüzüne düşmüş halde uyuyordu. Uzay yere oturdu. Dizlerini kendine çekip bacaklarının etrafına kollarını sardı. Çenesini dizine yaslayıp Peri'yi izledi. Uzun kıvırcık saçlarını uzanıp geriye ittiğinde solgun yüzü ortaya çıktı.

"Peri?" diyerek seslendiğinde titreyen kirpiklerini fark etti. Saniyeler sonra o titreşimler göz kapaklarına yansıdı. Uyanıktı...

"Peri uyanık mısın?" diye bir kez daha seslendi Uzay ama bir tepki alamayınca iç geçirdi. Çenesini dizlerine sürtüp yeniden uzanıp Peri'nin uzun, kıvırcık beyaz saçlarından bir tutamı parmağına dolayıp bir tepki almak için ona takıldı.

"Dünya seni bu kadar bakımsız ve kilolu görseydi liğme liğme ederdi," dediği gibi elinin ittirilmesi bir oldu. Uzay dolan gözleriyle gülerken Peri gözlerini aralayıp ona baktı.

"Defol!" deyip Uzay'a sırtını döndü Peri. Dakikalar önce kısacık uykusundan gördüğü kabuslar yüzünden sıçrayarak uyanmıştı.

"Dans ederken zorlanmıyor musun?" dedi bu sefer Uzay ama aldığı karşılık aynı oldu. Uzun bir nefes alıp karşısındaki kızı inceledi. Peri hiçbir zaman çok yiyen bir insan olmamıştı. Kullandığı antidepresanlar ve hareketsizlik zamanla kiloya sebebiyet vermiş olmalıydı.

"Yani bu kiloyla zor tabii, İzel ablanın terk ettiği tahtını devralmışsın resmen," dedi dakikalar sonra Uzay.

"Bacaklarını da tamamen açamıyorsundur artık," Uzay şansını zorladı ve konuşmaya devam etti.

 "Anladım sen bu yüzden bitiremedin üniversiteyi. Bacak açamayan balerin mi olur?" dediğinde Peri'nin sessiz hıçkırıklarını duydu.

"Peri?" dedi nazik olmaya özen göstererek. Almak istediği tepki bu değildi. Onu ağlattığı için yüreği sızladı.

"Dans etmiyorum, şarkıda söylemiyorum. Yıllardır ne kemanıma ne çelloma dokunmadım..." Uzay dolan gözlerini gizlemek için kirpiklerini kırpıştırdı lakin başarılı olamadı.

"Neden?" Peri burnunu çekip Uzay'ın olduğu tarafa döndü. Ona titreyen göz bebekleriyle bakıp iç çekti. Uzay'ın merhametli bakışlarını fark edince gözyaşlarına hâkim olamadı. Uzay yatağa yanaşıp titreyen parmaklarıyla Peri'nin gözyaşlarını sildi. Peri söylemese de nedenini biliyordu.

Uzay diğerlerine karşı ne kadar sert ve uzak durmaya çalışsa da Peri'ye karşı sert ve uzak duramıyordu. Yıllar sonra birlikte geçirdikleri on beş günde her an gözü onda olmuş, birkaç kez konuşmak istemişti lakin Peri kendisini öyle sıkı sıkıya kapatmıştı ki iletişim kurmak çok zorluydu. Uzay avcunu Peri'nin yanağına yaslayıp parmak ucuyla tenini okşadı ve yıllardır içinde tuttuğu gerçeği ona söyledi.

"Seni hiç suçlamadım Peri... Kendimi suçladım, Canan ablayı suçladım, diğerlerini, ailemi suçladım ama seni asla. Seni hiçbir zaman suçlamadım..."

***

Ertesi sabah herkes bir iki lokma bir şeyler atıştırdıktan sonra planlarının üzerinden geçmek için yemek masasında toplandılar. Ekin ve Uzay dışında hepsi oturuyordu. Hiç kimse doğru düzgün uyuyamadığında herkesin gözleri kızarıktı.

"Adamımız bu, adı Niko. Uzun yıllardır Molnar ailesine çalışıyor. Ailenin Bulgaristan'daki ayağı," Ekin elindeki fotoğrafı masasının ortasına yerleştirip geri çekildi.

"İş birliği yapacak mı?" diyen Yalın'dı.

"Bilmiyoruz ama öğreneceğiz." Yalın, Uzay'ın cevabıyla başını sallayıp tekrar fotoğrafa baktı.

"Nasıl güveneceğiz?" diye soran Dağhan'dı. Bakışları fotoğraftaki adamdaydı.

Uzay gülerek boynunu kütletip kollarını göğsünde bağladı. "Güvenmeyeceğiz. Her zaman tetikte olmamız gerekecek açık vermek yok," susup herkese göz gerdiğinde çatık kaşlarla karşılaştı.

"Bu tehlikeli değil mi ya öterse?" diyen Andre idi.

"Evet ama bilmeleri demek peşimize düşecekler demek," Uzay'ın cevabıyla herkes gerildi.

"Uzay hadi biz neyse de ailemizde çocuklar var farkındasın değil mi? Minel, Pera, Neda... Durmamız için yapacakları ilk şey zarar vermek olacak. İlk tercih edecekleri şey çocuklar olacak," Uzay, Hayat'a baktı. Söylediği şeyler bir kulağından girip diğerinden çıktı.

"Umarım anne babaları gerekli önlemleri almışlardır, yazık olur aksi takdirde!" Uzay'ın ağzından çıkan her kelime Ekin ve Ekim dışında herkeste soğuk duş etkisi yarattı.

"Oğlum salak saçma konuşma!" dedi Yalın ancak Uzay omuzlarını silkip kollarını göğsünde bağladı.

"İnan bana umurumda olan tek şey kardeşimin yerde kalan kanı Yalın. İnan bana tek derdim bu!" masada oturanların bakışları birbirinde gezinirken Peri gözlerini dinlendiriyordu.

"Böyle olmaz ama Uzay. Hayat haklı söz konusu çocuklar ise kontrollü hareket etmeliyiz," dedi Ekin. Uzay göğsünü şişirene dek nefes alıp gürültüyle bıraktı.

"Nedeni olmalı," diyerek düşüncesini dile getirdi Andre. Bakışların kendisine döndüğünü fark edince oturuşunu dikleştirip tekrar konuştu.

"Bizimle görüşmeyi kabul etti. Tamam ama neden? Bir neden olmalı. Ne derler? Şey, ah..." Andre kullanmak istediği kelimeyi bir türlü bulamazken yanında oturduğu Peri yardımına koştu.

"Çıkar," Peri'nin dudaklarından firar eden kelimeyle Andre başını salladı.

"Evet evet, çıkar... Çıkarı ne bunu bulmak önemli," Andre susunca Ekin ve Uzay birbirilerine baktı.

"Belki onun da almak istediği bir intikam vardır," Ekim'in dediğinde herkes göz devirince Ekim oflayıp küskünce dudaklarını büktü.

"Haklı olabilir," İstediği destek beklemediği kişiden gelince afallayıp şaşkınca Yalın'a baktı Ekim.

"Nasıl yani?" dedi Uzay. Yalın oturduğu yerde dikleşip konuşacakken Peri konuşmaya başladı.

"O ailenin bir üyesi neden bize yardım etsin ki? Bunun iki açıklaması var ya biz kendimizi avcı sanan avlarız ya da o adamın aileyle bir derdi var!"

"Peri'ye tamamen katılıyorum," diyerek onu destekledi Yalın. Tıpkı eskiden olduğu gibi akılları aynı çalışıyordu. Peri'nin yaptığı açıklamayla Uzay masanın ortasındaki fotoğrafa baktı. Niko denilen adamla ilk iletişime geçen Kurt olmuştu. Niko beklemedikleri şekilde onlarla görüşmeyi kabul etmişti.

"Kimle görüşeceğini henüz bilmiyor. Öğrendiğinde nasıl hareket edecek göreceğiz... Kurt adamla ilgili tüm bilgileri bize bir saat içinde ulaştıracak... Uzay çıkalım mı?" dedi Ekin. Uzay başını sallarken Dağhan da ayaklandı.

"Bende geliyorum. Hem yolda şu kurt denilen adam kim anlatırsınız!" dediğinde kendisine bakan Ekin ve Uzay'ı aldırmadan salona ilerleyip çantasını alıp sırtına taktı.

"Gidelim!"

"Dağhan sen burada kalsan daha iyi olur," dedi Ekin. Dağhan'ın çatılan kaşlarını görünce açıklamasını yaptı.

"Güvenlik açısından. Burada kalman daha sağlıklı olur. Ekim'e destek gerekirse diye."

"Uzay, burasının güvenli bölge olduğunu söylemiştin?" dedi Hayat.

"Güvenli," demekle yetindi Uzay.

Ekin, Uzay'ın umursamazlığını görünce araya girip bir adım öne geldi ve bakışlarını karşısındaki adamlarda gezdirdi. "Güvenli ama ihtimaller her zaman vardır. Herhangi bir durum olursa Ekim burada ancak eli silah tutan birisinin daha burada kalması durumları eşitler," dedi.

"Yeterli silah varsa sorun yok!" dedi Hayat. Ekin'in kaşları anında çatılırken "bıçakta işimizi görür," diyen Andre ile çatılan kaşları şaşkınlıkla havalandı. Bakışları Uzay'a döndüğünde arkadaşı omuzlarını silkip dudak büktü.

"Dün akşam ailemde normal birisi olmadığını söylemiş olmalıyım," Ekin dudaklarını birbirine bastırdı. Şaşkınlığını sindirip ellerini havaya kaldırıp teslim oldu. 

"Okey... Dağhan ben ve Ekin gidiyoruz..." diyerek son noktayı koydu Uzay.

Üçü evden çıkacakken Peri arkalarından seslendi. Üçü de durup Peri'ye bakınca, Peri oturduğu yerden kalkıp onlara yaklaştı. Ayağı takılıp düşecekken üç adamda Peri'ye uzandı lakin onu tutan Ekin oldu. Peri hissettiği yabancı dokunuşlarla gerilip iki adım uzaklaştı.

"Peri iyi misin?"

"İyiyim Uzay. Ben şey diyecektim," deyip nefeslendi Peri.

"Söyle pamuk," dedi Dağhan ağız alışkanlığıyla. Peri'nin hızlı hızlı kırptığı gözlerine bakıp usulca gülümsedi. Bu beyaz kızı özlemişti.

Peri yeniden derinden soluklanıp konuştu. "Eğer dürüst davranırsa düşman demektir!"

Ne?" üç adamda aynı tepkiyi verince Peri bir an gülecek gibi oldu. Bu an ona ablası Canan'ı hatırlattı. Omuzlarını silkip boğazını temizledikten sonra yeniden konuştu.

"Dürüstlük bir çeşit saldırıdır. Yalan ve sessizlik ise savunma... Adam dürüst davranır, yardım etmeyi kabul ederse avcı değil av olmuşuz demektir. Bilmem anlatabildim mi?"

"Ben anlamadım," dedi Ekin.

Uzay ensesini ovalayarak "Ben de pek emin değilim," dediğindeyse araya Dağhan girdi ve "neyse ki ben gayet iyi anladım pamuk. Merak etme ben gayet iyi anladım seni."

Yola çıktıklarında arabayı Ekin kullanıyordu. Uzay hemen Ekin'in yanındaki yolcu koltuğundayken Dağhan arkadaydı. Yaklaşık beş dakikadır yoldalardı ve Dağhan'ın bakışları beş dakikadır Ekin'deydi.

Dağhan'ın bakışlarını fark eden Ekin gözlerini devirip umursamamaya çalıpştı ancak ısrarla bakan gözlere daha fazla dayanamadı ve dilinde kısık sesle şarkı mırıldanan Uzay'a baktı. "Uzay, şu manyağa söyle çeksin gözlerini üzerimden!"  

Uzay dönüp Ekin'e baktı. Sonra arkasına döndüğünde Dağhan'ın kitlenmiş bir şekilde Ekin'e baktığını görünce gözlerini devirip "Dağhan," diye seslendi ancak bir karşılık alamadı. Dağhan, Ekin'e kitlenmiş bir şekilde bakmaya devam ediyordu.

"Dağhan!" diyerek bir kez daha seslendi ama yine bir tepki alamayınca omzundan dürtüp elini yüzünün önünde salladı.

"Lan!" diye bağırdığında Dağhan sıçrar gibi olup kendisine geldi. Uzay'dan uzaklaşıp başını cama yasladı. Uzay, Dağhan birkaç saniye daha baktıktan sonra yerine yerleşip kısa bir an Ekin'e baktıktan sonra önüne döndü.

"İyi mi?" diye sordu Ekin kısık sesle. Uzay bir şey demedi. Bakışlarını kaçırıp kapının camından dışarıya baktı. Dağhan iyi değildi. Hiçbiri iyi değildi...

"Şu Kurt'u anlatın biriniz!" dedi dakikalar sonra  Dağhan. Uzay kollarını göğsünde bağlayıp oturduğu koltukta yayılıp gözlerini kapatınca Kurt'u anlatmak Ekin'e düştü.

"Yakın bir arkadaş. Eli kolu uzundur yardımcı oluyor," Dağhan anlamsız bakışlarını Ekin'den çekip camdan dışarı baktı.

"Bu kadar yani," dedi önünden geçip gittikleri ağaçları izlerken Dağhan.

"Bu kadar."

İki saat sonra araba göl kenarındaki iki katlı ahşap evin önünde durdu. Ekin kontağı kapatıp önce Uzay'a sonra Dağhan'a baktı. Konuşmadan arabadan indiler. Etrafa göz atıp yan yana eve ilerlediler.

"Etraf fazla sessiz. Tuzak falan olmasın?" dedi Dağhan.

"Kurt burada. Bir terslik olsaydı haber verirdi," Dağhan alaylı bakışlarını Ekin'e çevirdi.

"Belki o da tuzağa düşmüştür?" Ekin başını Dağhan'a çevirdi. Karşılaştığı alaylı bakışlar sinirini bozsa da görmezden geldi.

"Sorun yok Dağhan," dedi uzatmamak için ama Dağhan, Ekin gibi düşünmüyordu. Etraf sessizdi. Fazla sessizdi ve bu sessizlik onun literatüründe tehlike demekti.

"Çalıyorum kapıyı," Uzay kapıya vurmadan önce Dağhan ve Ekin'e baktı. İkisi de başlarını sallayınca kapıya vurdu.

Kapı yarım dakika kadar sonra açıldı. Dağhan karşısında ilk defa gördüğü adamı anında incelerken Ekin bir adım atıp adama sarıldı. Ekin'den sonra Uzay'da adama sarılınca bu adamın Kurt olduğunu anladı.

"Niko içeride. Yanında kimse yok. Etrafta temiz, sorun yok girin içeri," dedi Kurt.

Kurt'un açtığı kapıdan ilk Uzay onun peşinden Ekin en son Dağhan girdi. Ev bomboş ve soğuktu. Eşya yoktu, her yer toz ve örümcek ağlarıyla örülüydü. Niko denilen adam evin ortasından  geçen büyük çınar ağacına yaslanmış bir vaziyetteydi. Kırklarının ortasında bu coğrafyaya göre kısa boylu bir adamdı. Bira göbeğine ve kalın enseye sahipti. Uzay, Ekin ve Dağhan adamın tam karşısında yan yana durdular. Kurt ise Niko'nun yanına ilerledi.

"Demek beni görmek isteyen sizsiniz," Niko ağır aksanıyla Türkçe konuştuğunda Uzay tuhaf bir rahatsızlık hissetti. Bu ses hafızasını huylandırdı.

Niko yaslandığı yerden doğruldu. Ellerini kot pantolonun ceplerine yerleştirip karşısında dikilen üç adama doğru adımlar attı. Üçünü de alıcı bakışlarla inceledi. En sağdaki genç sarışın ve uzun boyluydu. İnsanı yerinden edecek kadar sert bakan mavi gözler ona yıllar önce Türkiye'deyken uzun ve tehditler dolu konuşma yaptığı bir adamı hatırlattı. Ortadaki adam ise çok tanıdıktı ancak nereden tanıdığını bir türlü çıkaramadı. Yanındaki iki adam kadar uzun değildi ancak bedeni yapılıydı. Spor salonlarından çıkmayan bir tip olduğu ilk bakışta anlaşılıyordu. Bakışları en soldaki gence döndü. Ortalama bir boya ve bedene sahipti. Esmerdi, gözleri karanlık bakıyordu, saçlarının kesiminden ise karşısında bir askerin durduğu belliydi.

"Eee?" dedi Niko uzatarak. Fıldır fıldır dönen gözleriyle Uzay'a bakıp "kimsiniz siz?" diye sordu.

Uzay karşısındaki adama karşı nefretle doldu. Bir adım atıp öne çıktı, ellerini arkasında kavuşturup yüzüne serseri bir gülüş yerleştirip Niko'ya yaklaştı. Mavi gözlerini Niko'nun çirkin suratında gezdirdi.

"Uzay benim adım. Uzay Uyguroğlu!"

Niko duyduğu isimle bir an afalladı. Onun kitabında düşman çoktu. Listesinde çok isim vardı ancak karşısında bir Uyguroğlu görmek beklediği bir şey değildi. Karşısında dikilip kendisine üstten bakan bu genç adamın gözlerine baktı. O gözleri kime benzettiğini şimdi anlıyordu.

"Ne istiyorsun?" dedi Niko. Uzay yüzündeki sırıtışını bir an bile silmeden arkasındaki Ekin ve Dağhan'a göz atıp yeniden Niko'ya dönüp onu cevapladı.

"Birkaç ufak bilgi!"

"Ufak mı? Burada bilgilerin değeri ufak değildir genç. Bedelleri olur," Niko'nun dediğine gülmeden edemedi Uzay. Karşısındaki adamın bu küstah tavrı onu sadece güldürüyordu.

"Bedel bu ödenir. Çok takma kafana!" Niko tedirgin bir nefes alıp omzunun üzerinden arkasındaki adama baktı. Ona Türkiye'den birisinin onunla görüşmek istediğini söylediğinde Uyguroğlu ailesinden birisi ile karşılaşacağını düşünmemişti. Gözledikleri, her haltlarını takip ettikleri bir aileydi. Her adımlarını bilirlerdi lakin şimdi karşısında dikilen bu genç adamla bazı adamlarının gözden kaçırdıkları çok şey olduğunu anladı.

"Şimdi esas konumuza gelelim mi Niko?" Niko bakışlarını Uzay'dan çekip konuşan adama çevirdi. Asker traşlı olan adamdı.

"Sen kimsin?" diye sordu Niko.

"Arkadaş taktı bu da sen kimsin sen kimsin!" Dağhan hemen yanında homurdanarak söylenen Ekin'e bakıp sırıttı. Normal şartlarda tanışmış olsalar muhtemelen iyi arkadaş olurlardı ancak birbirilerinden pek hoşlanmamışlardı... Dağhan yüzüne yayılan sırıtışı silip somurtkan bir ifadeyle Niko'ya baktı.

"Sen boş ver benim kim olduğumu. Biz senin kim olduğunu biliyoruz bence asıl düşünmen gereken şey bu," Niko boğazını temizleyip duruşunu dikleştirdi.

"Ne istiyorsunuz?"

"Ha şöyle bize böyle gel be Nikocuğum," dedikten sonra Niko'ya biraz daha yaklaştı Uzay. Dudakları düz bir alıp bakışları karardığında sol elini adamın omzuna bastırıp peş peşe vurdu.

"Molnar ailesi hakkında her şey. Özellikle de kardeşimin katilleri... Onlar hakkında her şeyi ama her şeyi bize söyleyeceksin," Uzay sustuğunda Dağhan hareketlendi. Uzay'ın yanına geçip Niko'ya baktı.

"Senin için zor olmamalı," dediğinde Niko terleyen avuçlarını pantolonuna sürdü. Uzay ve Dağhan birbirine bakıp adamın bu titrek haline güldüler. Yanlarına Ekin geldiğinde Dağhan ona yer açtı.

"Aynen öyle, sonuçta bu ilk ihaneti olmayacak," dedi Ekin. Kurt'un verdiği bilgiler ellerini fazlasıyla güçlendirmişti. 

Niko karşısındaki üç adama tekrar baktı. Gözlerindeki nefrete bulanmış karanlık korkutucuydu. Tavırları alaylı, ifadeleri sertti. Rahatsız edici oldukları da su götürmez bir gerçekti. Niko bir umut arkasındaki adama baktı.

"Elçiye zeval olmazmış Niko, benim işim bu kadar... Ama arkadaş haklı sonuçta bu Molnar'a ilk ihanetin olmayacak."

Niko asılan suratıyla önüne dönüp Uzay'a baktı. Konu başkası olsa bu kadar tedirgin olmazdı ancak konu Molnar ailesinin ve diğerlerinin veliahtlarıydı. Söz konusu olanlar  büyük ailenin dokunulmaz çocuklarıydı. Onlara gelecek herhangi bir zarar Ailelerinin savaş çıkarması demekti.

"Ben bunu yapamam!" dedi Niko. Sadık olan birisi değildi. Yemek yediği kabı pisleyen bir adamdı. Molnar ailesinin paralarını çalmış, zina yapmış, birkaç kişinin hakkına girerek yem etmişti. Niko her zaman paçasını kurtarmıştı lakin farkındaydı Uyguroğlu ailesi davasına bulaşır ve Molnar ailesini satarsa suçu olsun olmasın herkesin kanı dökülürdü.

"Yapamam diye bir şey yok. Yapacaksın!" Uzay'ın itiraz istemeyen sesiyle Niko nefeslendi. Buraya hiç gelmemeliydi.

"Yoksa?" diye sorduğunda Uzay elini yeniden Niko'nun omzuna koyup sıktı.

"Anita mıydı?" Uzay'ın söylediği isimle Niko'nun yüzü anbean kararırken yüreği korkuyla attı.

"Sakın!" Niko'nun tepkisi ortamdaki herkesi güldürdü.

"Agron Molnar biricik kızının bir yasak aşkın meyvesi olduğunu biliyor mu?" dedi Uzay keyifle. Niko'nun bozaran yüzüyle keyfi daha da arttı. Ekin de Niko'nun diğer omzuna elini bastırıp yüzünü yüzüne yaklaştırarak fısıldarcasına konuştu.

"Ya da karısının yanı sıra kız kardeşiyle de yattığını biliyor mu?" dedi Ekin gülüp Niko'nun omzunu sertçe sıktı ve konuşmaya devam etti.

"Ya da batırdığın işleri, çaldığın paraları. Ahh tabii ya!  Sen sadece Agron'un karısı ve kız kardeşiyle yetinmemiştin değil mi?"

Niko başını yere eğip sağa sola salladığında omuzundaki elleri geri çekildi. Tamamen köşeye sıkıştığını hissetmek öfkesini kabarttı ancak en ufak hatasında bedelini ağır ödeyeceği belliydi. Hem bu adamlar hem de Agron onu yaşatmazdı.

"Molnar Ailesi tek bir aile değil!" diyerek konuşmaya başladı Niko.

"Nasıl?" diyen Dağhan oldu. Bakışları Uzay ve Ekin'e kaydığında aynı şaşkınlığı ve boşluğu onlarda da gördü. 

Niko sıkıntıyla oflayıp karşısındaki üç adamdan uzaklaşmak için geri geri adımlar attı ancak sırtı sert bir göğse çarptığında korkup arkasına baktı. Kurt ona başını hafifçe eğerek bakıyordu.

"Hareket etmeden konuş!" Kurt uyarısıyla Niko yutkunup durduğu yerde kıpırdamadan konuşmaya başladı.

"Yıllar yıllar önce Rusya'da yaşayan büyük bir aile zaman içerisinde bölündü. Balkanlar'da Molnar, Orta Asya'da Kuznetsov, Rusya'da ise Boryanov hüküm sürüyor. Hep kendi içlerinde aile kurmuşlar, aynı soydan geliyorlar ama isimler farklı." dört genç bir an duraksayıp anlam veremez bakışlarıyla birbirilerine baktılar. İlk kendine gelen Dağhan oldu. 

"Kendi bölgelerini işaretleyip teşkilatlandılar yani," Dağhan'ın yorumuna herkes başını salladı.

"Ne işle uğraşıyor bu aileler?" diye sordu Uzay.

"Aklınıza gelebilecek her türlü illegal iş. Kaçakçılık, silah, kadın ve çocuk ticareti, uyuşturucu!"

"Güzel, çok güzel. Eh sende de vardır bu işlerin kanıtları," tüm bakışlar Dağhan'a dönünce Dağhan omzunu silkip "eve giderken elimiz boş gitmeyiz fena mı?" Uzay gülüp başını salladı.

"Vardır tabii. Kirli çıkısındır sen her bok vardır sende!" dedi Uzay. Niko, Uzay ve diğerlerine bakıp başını salladı. Diğer aileleri bilmiyordu ancak üyesi olduğu Molnar ailesinin tüm pis işlerini bilirdi. Dudaklarını kemirip karşısındaki genç adamlara yeniden baktı.

"Onlara dokunmazsınız! Her yerdeler. Yer altında, yer üstünde, sokaklarda, devletin içinde. Her yerdeler. Onlara hiçbir şey olmaz," dedi Uzay'a bakarken.

Ekin araya girerek "yani?" diye sordu.

"Onları kanıtlarla yok edemezsin!"

Uzay sakin beri gülüş sundu karşısındaki adama. Kollarını göğsünde bağlayıp çenesini öne uzatıp duruşunu dikleştirdi. Uzay'ın sakin gülüşü kahkahalara döndü. Bu kahkahalar Ekin'e ve Dağhan'a bulaştığında üçü bir süre güldü.

"Onları kanıtlarla yok edeceğimi de nereden çıkardın?" Uzay, Niko'nun korkmasıyla daha da keyiflendi.

"Dişe diş, kana kan ne demek biliyor musun Niko?" dedi ve derin bir nefesle soluklandı Uzay. Yüzündeki gülüş aniden yok olurken bakışları da keskinleşti. Dik bakışlarını Niko'nun yüzünde dolandırıp konuşmaya devam etti.

"Şimdi asıl meseleye gelelim. Kardeşimin katillerinin isimlerini söyle!"

"Bunu yapamam," Niko'nun korkusu sesine yansıyordu.

"Neden?" diye sordu Uzay.

"Öldürürler," dedi Niko. Ekin, Niko'nun tam yanında durup kolunu omzuna doladı ve onu hafifçe sarstı. Niko'nun bakışları ona kayınca gülümseyerek konuştu.

"E bize söylemezsen bizde seni öldürürüz. Sonra Agron'un penceresine kuş konar bir bakmışsın adamcağız karısıyla kızını öldürmüş... Gerçi  sen de cehennemde kavuşmuş olursun dostun ve piçinle!" Ekin sustuktan sonra göz kırpıp Niko'nun yanağına peş peşe vurdu.

Niko öfkeyle kıpkırmızı kesildi. Etrafı sarılmamış olsa ya da silahı alınmamış olsa bir an durmaz hepsine sıkardı ancak karşılarında zayıf konumdaydı. Sıkıntılı nefesler alıp verdi. Terleyen yüzünü avuç içiyle silip burnunu çekti. Bakışları yeniden karşısındaki adamlara dönünce başını belli belirsiz  omzuna doğru meyletti. 

"Akıllı adamsın belli, yorma bizi de öt!" dedikten sonra Niko'dan uzaklaşıp Uzay ve Dağhan'ın yanına geri döndü Ekin.

Niko düşünceler denizinde boğulurken etrafını saran dört adam sabırsız hareketlerle onu izledi. Niko ölçtü, biçti, tarttı. Onun için ölüm kaçınılmazdı. Biraz daha yaşayıp kendisi için bir kaçış planı yapabilirdi. Düşündü, terazisi dengelendiğinde bakışlarını Uzay'a çevirdi.

"Ben sadece Molnar ailesindekini biliyorum. Diğerleri hangi aileden nerede ne yapar inanın bilmiyorum," dedi Niko.

Uzay ve Dağhan göz göze geldiklerinde Dağhan uzanıp Uzay'ın omzunu onun yanında olduğunu hissettirmek için dostça sıktı. Uzay sakince soluklanıp burnunun ucunu kaşıyıp sıktı ve omuzlarını dikleştirip "kim?" diye sordu.

Niko bakışlarını kaçırdı. Ağırca yutkunup titreyen dudaklarının arasından o ismi söyledi. "Kardeşinin katili Erjon Molnar. Agron Molnar'ın ve tüm Molnar ailesinin tek veliahtı!" dedi ve onlar hakkında bildiği her şeyi anlattı...

***

Saatler sonra eve geldiklerinde diğerleri neler olup bittiğini sordu. Uzay tamamen sessizliğe gömülmüşken Ekin bir adım geriledi ve konuşma kısmı Dağhan'a kaldı. Dağhan güçlü bir nefesle kendini toparlayıp masaya ilerledi ve sandalyeyi çekip oturduktan sonra konuşmaya başladı.

"Üç aile üç katil. Hepsi farklı yerlerde. Şimdilik sadece Molnar ailesindeki kişiyi öğrendik. Adı Erjon ve önümüzdeki hafta sonu büyük ihtimalle diğer iki aileyle bağı olan bir kızla evleniyor!"

"Oha!" Peri ve Ekim aynı tepkiyi verince dönüp birbirilerine baktılar. Ekim gözlerini devirip yeniden Dağhan'a bakarken Peri sıkkın nefeslerle ilerleyip Dağhan'ın yanındaki sandalyeye yerleşti.

Peri, "üç aile derken?" diye sorunca Dağhan Peri'ye baktı. Niko'nun anlattıklarını aynı şekilde aktardığında Peri dudaklarını büküp saçlarıyla oynamaya başladı.

"Üç aile, büyük bir düğün ve hepsi katılacak..." diyerek sessizce mırıldanıp bir süre sessizliğe gömüldükten sonra yeniden konuştu Peri. 

"Kız resmen üç aileyi ortak bir noktada birbirine bağlıyor. Belli ki aileler tarafından kararı verilmiş bir evlilik," Peri'nin yorumuna katıldıklarında Uzay'dan sinir bozucu bir gülüş yükseldi.

"Evlenecekmiş," kahkahalarla güldü Uzay. Bozulan sinirleri onun sakinleşmesine izin vermiyordu. Kahkahalarının arasında önündeki sehpayı tekmeledi ve küfürler savurdu.

"Anasını avradını siktiğimin puştu evlenecekmiş," kısa saçlarını çekiştirip başını kuzenlerine çevirdi. "Duydunuz mu evlenecekmiş..." dedi tüm öfkesiyle.

"Tamam bir sakin ol!" Yalın bir ihtimal sakinleşmesini diledi ancak Uzay öfkesinden bir şey kaybetmiyordu.

"Hepimiz öldük lan. Dünya'yla birlikte hepimiz öldük. Annemle babam kafayı yedi, ailemiz paramparça oldu. Ama onlar evleniyorlar. Kaldıramıyorum ben bunu. Yediremiyorum olmuyor!" Andre hemen önünde bağıran Uzay'a yaklaşıp omuzlarına ellerini yasladı.

"Bizde bu evliliği sabote ederiz," dediğinde Uzay Andre'ye çatık kaşlarıyla baktı.

"Aynen öyle anasını satayım. Evlendirmeyiz lan düğün evi olur onlara cenaze evi!" diyerek ateşi körükleyen Yalın oldu.

"Nasıl yapacaksınız bunu acaba?" diyerek tepkisini koyan ise Hayat'tı.

"Vuralım anasını satayım iti, geberip gitsin!" Ekin'in sert çıkışıyla bir an hepsi duraksadı. Peri gözlerini devirip kıvırcık saçlarına parmaklarını doladı. Yanan ve bulanık gören gözlerini peş peşe kırpıştırıp ortada dönen kaos ortamında sesini yükseltti.

"Gelini kaçırın!" ortamdaki tüm bakışlar Peri'yi buldu.

"Nasıl?" Peri, Ekim'i duymazdan gelip Uzay ve diğerlere bulanık gören gözleriyle baktı.

"Üç katil var. Gelin olacak kız üç katilden birinin eşi olacak o tamam. Ama diğer iki katille de büyük ihtimalle  kan bağı var ki bu evllilik oluyor. Belli ki yenilenmesi gereken bir sessizlik andı söz konusu... Sizin anlayacağınız bu kız üç aile için önemli. Kaçıralım böylelikle elimizde ailemize karşılık olarak kullanabileceğimiz bir koz olmuş olur!" dedi Peri.

Herkesin bakışları şaşkınlıkla irileşirken Yalın gülerek başını sağa sola sallayıp "bu kızın durup durup her konuştuğunda son noktayı koymasına bayılıyorum arkadaş," diye mırıldandı.

"Bu kız şeytana pabucunu ters giydirir," Peri, Ekin'in tepkisine gözlerini devirip başını arkasına doğru eğdi. Söylediği şeyin tehlikeli yollar açacağının bilincindeydi ancak düşünmesi gereken bir ailesi vardı.

"Eee, ne yapıyoruz şimdi?" Ekim'in sorusuna cevap Uzay'dan geldi.

"Hazırlanın yeni istikametimiz Arnavutluk... Kaçırmamız gereken bir gelin var!"

Dağhan birbirini gaza getiren arkadaşlarına baktı. Onlarla aynı hisleri paylaşıyorlardı ancak Uzay ve Ekin'in atladığı bir şey vardı. Yeni yeni çıkan sakallarını sıvazlayıp boğazını temizledi ve "gençler!" diyerek bağırıp tüm dikkati üzerine çekti.

"Daha önemli bir meselemiz var!" dediğinde Uzay çatılan kaşlarıyla ona baktı.

"Nedir?" dedi Ekin. Dağhan dudaklarını ıslatıp bakışlarını Peri'ye çevirdi. Evden çıkmadan önce yaptığı uyarı aslında çok açıktı.

"Adam dürüsttü! Dediğimiz hiçbir şeyi inkâr etmedi. Agron Molnar'ın kızı Anita'nın kendi kızı olduğunu kabul etti. Yetmedi bize Molnarlar hakkında her boku öttü! Bize dürüst davrandı çünkü ona güvenmemizi istedi."

"Ne diyorsun oğlum?" diye sordu Hayat. Peri, Dağhan'dan hızlı davranıp Hayat'ı cevapladı.

"Dürüst davranıp güven sağladı. Çünkü güven zaman kazandırır!"

 Dağhan, Peri'yi destekleyerek  başını aşağı yukarı sallayıp yeniden konuştu. "Agron'a gidecek ve ona peşine düştüğümüzü söyleyecek!" 

Dağhan'ın dedikleriyle herkes birbirine baktı. Uzay sıkıntılı nefeslerle Ekin'e döndüğünde onu telefonda konuşurken gördü. Ekin hızlı davranıp Niko'nun bir an olsun peşinden ayrılmayan Kurt'u arayarak ondan gerekli bilgileri aldı. Telefonu kapatıp gergin hareketlerle bir adım öne çıktı ve boğazını temizleyerek tüm dikkatleri üzerine çekti.

"Kurt ile konuştum," dedikten sonra bakışlarını Dağhan'a çevirdi.

"Haklıymışsın... Niko şu anda Arnavutluk'ta Molnar Ailesi'nin evinde!"

*** 

Holaaaa

Holaaaa

Nasılız bakalım 

Beğendik mi bölümü?

Aslında hikayeyi beğendiniz mi diye sormak daha doğru olur. Düşüncelerinizi merak ediyorum  .

Bizim orta boylarla iyice kaynaştık gibi. 

Onlar hakkında ne düşünüyorsunuz?

Hangisini sevdinizz ya da sevmediniz?

Diğer bölüm Arnavutluk'ta olacağız....

Oy vermeyi ve yorumlarınızı unutmayınnnn

Görüşmek üzereee

öpüldünüz 😘

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MERHABA!

ADEN 1. BÖLÜM KABUL GÖRMEYEN GERÇEKLER

ADEN 94. BÖLÜM SONSUZ SONLAR / FİNAL